Rengin, Muhammed, Mizgin, Dindar, Zehra, Bilal, İmam, Yusuf, Ferhat, Şaban, Ozan, Ronayi…
Liste uzadıkça uzuyor.
Doğup, büyüdükleri, eğitimlerini tamamlayıp geleceğe dair nice hayaller kuran bu isimler göçüp gittiler bu diyardan…
Gündemimiz yine Silvan’daki intiharlar.
Geçen hafta iki çocuk babası Remzi Bilgiç ile birlikte son 10 ayda tam 20 kişi intihar ederek yaşamına son verdi.
Yazık…
90 bin nüfuslu bir ilçe ölüm kokuyor.
Gençler, yetişkinler birer yıldız gibi kayıp gidiyor göz göre göre.
Aylardır, Diyarbakır’ın Silvan İlçesi’nde yaşanan intihar vakalarına dikkat çeken onlarca uyarıcı yazıya rağmen yetkililer “üç maymun”u oynuyor.
Oysa konu Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne taşınmış, kentteki Sivil Toplum Kuruluşları ilçeye heyet göndermiş, kamuoyuna ve yetkilere duyarlılık çağrısı yapmıştı.
Ama duyan yok!
Ama gören yok!
Bilmiyordum diyen çok!
Başka bir ülkede bu kadar intihar vakası yaşanmış olsaydı bu kadar boş vermişlik olur muydu acaba?
Aynen öyle…
Umursamazlık var…
Bir kentte insanların ölümüne seyirci kalma durumu var.
Nasıl mı?
Anlatayım;
90 bin nüfuslu Silvan’da tek bir Devlet Hastanesi var. Bu hastane aynı zamanda yakın ilçeler olan Hazro ve Kulp’un Silvan’a yakın köylerinden de hasta alıyor.
Ve bu hastanede sadece bir tane psikolog var!
Eve yanlış duymadınız, sadece bir tane.
Devletin ve ilgili birimlerinin son 10 ayda 20 intihar vakasıyla gündeme gelen Silvan’da alanında uzman kişileri görevlendirmesi gerekirken, ilçede sadece bir psikolog görev yapıyor.
Devlet bu ilçede görevi sadece bir doktora havale etmiş.
Yazık, günahtır, ayıptır…
Silvan’a ses verin, ölümlere seyirci kalmayın!
Saygılarımla