Hepinizin de bildiği üzere yüz yüze eğitim gündemde önemli bir konumda. Bende bu konunun çok yakından takipçisiyim. Okuyucularımdan çok sayıda bu konu hakkında e-mail alıyorum. Ortada çok büyük bir bilgi kirliliği var. Somut bilginin olmaması, ikamet ettiği şehirden başka bir şehirde yükseköğretimde bulunan bir öğrenci için adeta içinden çıkılamaz bir duruma gelmiş vaziyettedir. Şimdi burada ne olacağına ilişkin kesin olmamakla birlikte gerçekleşmesine inandığım ve olması gerekeni sizlere anlatmaya çalışacağım.
İlköğretim ve ortaöğretim açısından yüz yüze eğitimin yükseköğretime kıyasla daha az riskli olduğu ortadadır. Konu yükseköğretime geldiği zaman ise işin tehlikeli boyutu burada sahaya çıkmaktadır. Peki üniversitelerde yüz yüze eğitime nasıl geçilecektir? Kanımca bu süreç kademeli bir şekilde ve gönüllülük esasına göre olacaktır. İlk önce uygulamalı derslerin ağırlıklı olduğu sağlık bölümleri (tıp fakültesi, diş hekimliği ve hemşirelik fakültesi) açılacaktır. Böyle olmasının altında yatan sebep üniversitelerdeki hareketi en aza indirmektir. Böylelikle yurtlarda ve toplu taşımalarda doluluk oranında azalma olacaktır.
Bir diğer husus gönüllülük esasına dayalı olması. Aşı olmayan öğrencilerin kampüse alınmaması gündeme gelebilecek konulardan bir tanesidir. Aşı olup olmamak eğitime engel olmayacaktır çünkü her yurttaşın eğitim hakkı anayasanın 42.maddesi ile koruma altındadır. Peki nasıl olacak derseniz, hibrit bir model tercih edileceği kanısındayım. Kampüse gidip yüz yüze eğitim görmek isteyen aşı vurmuş öğrenciler gidecektir. Aşı olmayan veya aşı olup kampüse gitmek istemeyen öğrenciler ise online olarak derslere katılabilecektir. Olması gereken de bu şekildedir. Tabi benim burada yazdıklarım herhangi bir kesinlik içermeyip kendidüşüncelerimlesınırlıdır. Elbette son karar pandeminin seyri ile belirlenecek olup devletimizin ilgili makamları tarafından ilan edilecektir.