4 Nisan sabaha karşı 103 veya 104 emekli deniz amiralinin imzalarının altında olduğu bir bildirinin yayınlanmasıyla uyandık. Demokrasi tarihi darbelerle sıkça kesilen Türkiye’de bildirilerin olması sivil siyasette heyecan, panik ve tepkilere yol açmıştır. Çünkü her darbe bir bildiri ile halka duyurulmuştur. Genel anlamda bu bildirilerde ‘demokrasiye had bildirme’ yer aldığı için özlemini duyduğumuz ve kesintiye uğratıldığı için demokrasiye büyük zararla vermiştir.
Ne tesadüftür ki, bildirilerin tamamında “Yüce Türk Milleti” diye hitap edilmiştir. Son olarak duyurulan bildiri “Yüce Türk milletine” söz öbeği ile başlamıştır. Bu öbek tek başına bildirinin darbe çağrıştırmasını yapmaktadır, tarihi azıcık bilenler ile böyle düşünür.
Emekli amirallerin kaleme aldıkları bildiri neden yazılmıştır? Gerekçesi daha ilk cümlede ortaya çıkmaktadır, ne deniyor peki?
“Son zamanlarda gerek Kanal İstanbul, gerekse Uluslararası Antlaşmaların iptali yetkisi kapsamında Montrö Sözleşmesi'nin tartışmaya açılması endişe ile karşılanmaktadır.”
Her Türk vatandaşı endişe duyuyorsa siyasi konjonktürden bunu bildiri ile değil de ve “sabaha karşı” gibi bir vakit belirlemeden eleştiri olarak ortaya koyabilir. Bunun dışında yapılanlardan iyi niyetli kimse söz edemez.
Bildirinin devamında,
“Diğer taraftan; son günlerde basında ve sosyal medyada yer alan kabul edilemez nitelikteki bazı görüntüler, haber ve tartışmalar ömrünü bu mesleğe adamış bizler için çok derin bir üzüntü kaynağı olmuştur.” Tespitinde “bizler için” deniyor. Biz kim öteki kim sorusu gündeme gelmektedir. Kimler sizin üzüntü kaynağını oluşturmaktadır?
Başka bir argüman ise şudur:
“Bu gerekçelerle, TSK ve Deniz Kuvvetlerimizi bu değerlerin dışına çıkmış, Atatürk’ün çizdiği çağdaş rotadan uzaklaşmış gösterme çabalarını kınıyor ve tüm varlığımızla karşı çıkıyoruz.”
Kimler Atatürk’ün çizdiği yoldan çıkmış ve onun değerlerine sırt çevirmiştir? Burada açık net bir biçimde iktidar suçlanmaktadır. Ve kilit ifade olabilecek cümleye geliyoruz.
“Aksi Halde…”
“Aksi halde, Türkiye Cumhuriyeti, tarihte örnekleri olan, bunalımlı ve bekası için en tehlikeli olayları yaşama risk ve tehdidi ile karşılaşabilecektir. Türk Milletinin bağrından çıkan şanlı bir geçmişe sahip, Ana ve Mavi Vatan'ın koruyucusu Deniz Kuvvetleri Komutanlığı personelinin Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda yetiştirilmesi elzemdir.”
Bu ifadelerle seçilmiş bir iktidara ayar vermek, “parmak sallamak” vb… durumlar olduğu aşikar.
Siyasetin Tepkisi Yeterli Miydi?
Cumhur İttifakı ve ona duran parti ve oluşumlardan sert tepkiler geldi, açıklamalar peş peşe yapıldı. Muhalefet Partileri ise kimi destek çıktı kimi de cılız bir tepki ile konuyu “light” etmeye çalıştı.
İktidar tarafı bildiriye “darbe bildirisi” dedi ve ana muhalefeti bunun odağında gösterdi. Hatta MHP lideri Sayın Devlet Bahçeli amirallerinin rütbelerinin sökülmesini bile istedi.
CHP, bildiriyi savundu, parti sözcüsü Faik Öztrak bu çıkışı vatansever olarak niteledi. İYİ Partili Aytunç Çıray ise bildirinin altına “imzamı atarım” derken Genel Başkanı sayın Meral Akşener yapılanları “zevzeklik” olarak niteledi. Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, bildiriyi “düşünce özgürlüğü” kapsamında değerlendirdi. HDP’liGaroPavyan ise Cumhur İttifakı adına tepki gösterenlere karşılık “Aynaya baksınlar, kendileri seçilmişleri görevden aldılar” diyerek bildiri yayınlayanları görmezden geldi.
Özetle siyasetten gelen tepkiler böyleydi. Ancak tepkilerin çok zayıf ve farklı olması kamuoyu olarak biz bunu “düşündürücü” bulmaktayız. Bugün iktidarda AK Parti var, yarın sandıktan bir başka parti birinci çıkar ve iktidara gelir. Bu, demokrasinin gereğidir ancak seçilmiş hükümetleri dün olduğu gibi bugün de “bildirilerle” dizayn etmeye kalkışmak darbelere çığırtkanlık yapmakla eş değer olur. Karşı çıkılmazsa “senin darbecin, benim darbecim” anlayışı ortaya çıkar ki, bu durum demokrasimize çok zarar verecektir.
Bildiri yayınlayanlar balıkçı değil ki, hepsi üst düzey subaylık, amirallik yapmış kişiler. Ayar vermenin ne biçim bir iş olduğunu iyi bilirler. Ayrıca buna ne gerek vardı; çünkü emekli subaylar her gün medyada “hassasiyetleri” dile getiriyorlar, onlara hiçbir tepki olmadı bugüne kadar. Fakat bildiri ile tabiri caizse “organize” olmaları nedeniyle toplumsal ve siyasal tepkilerin olması kaçınılmaz oldu; her halde onlarda bunu hesaplamışlardır.
İş yargıya havale edilmiş durumda. Cumhuriyet savcıları soruşturma başlatmıştır. Bakalım arkasında veya ön hazırlığında neler çıkacak bildirinin?
Sadece tek bir bildiriye inanıyoruz, o da halkın sandıkta verdiği bildiridir.
Saygıyla…