Türkiye’deki İslami düşünceye etkileri ve politik sonuçları bakımından birçok mahiyette etkileyen diğer bir düşünür Said-i Nursi. Kapitalizmi, medeniyet-i hazıra ve ya gaddar-ı medeniyet şeklinde nitelendirmiş ve daha çok kapitalizmin zihniyet dünyası, ahlak, medeniyetle olan ilişkisinden ve işlevlerinden söz etmiştir. Said-i Nursi’ye göre kapitalizm, özellikle zihniyette ve ahlakta birtakım tahribatlar meydana getirmiş, modern dünyada yaşanan kaosun ve nihayetinde sınıflar arası çatışmaların temel sebebi olmuştur. O. 'say ve sermaye çatışmasının yani emek ve sermaye çatışmasının bu bağlamda tüm kaosun zeminini oluşturduğunu gayet Marxist bir perspektifle dillendirmiştir.
Marx'tan farklı olarak getirdiği çözüm önerisi,Marx'in idealize ettiği biçimde değil, daha ziyade İslami referanslar içinde, mesela faizi her biçimiyle reddeden ve ya başta zekat olmak üzere yardımlaşmaya dayalı diğer konuları ciddiye alan bir yaklaşım şeklindedir. Said-i Nursi kapitalizmin insana ve medeniyete etkilerini esas almış ve kapitalizm etrafında gelişen tüketim alışkanlığını yoğun bir biçimde eleştirmiştir. Öyle ki, kapitalizm öncesi dönemde tüketim alışkanlığının bu kadar kuvvetli olmadığından yoksul sınıfın ahlaki ilkelerde bu denli kopukluk yaşamadığını, kapitalizmin yoksul ahlakı üzerinde büyük tahribatlar gerçekleştirdiğini dillendirmiştir. Özetle Türk Müslüman düşünürlerinin bir kısmı kapitalizmi büyük çapta zihniyet, ahlak, akıl perspektifinden ele almış ama İslam’la herhangi bir çatışmaya sokmamıştır.
Yakın tarih Türk Müslüman düşünürlerinin kapitalizm ile olan ilişkileri daha ideolojik ve sert bir tutum halinde tezahür etmiştir denebilir. Sezai Karakoç, İsmet Özel gibi isimler kapitalizmi Frankfurt Okulu ana ekseninde modernizme getirilen eleştiriler bağlamında adeta bir modern buhran sebebi olarak ele almışlardır. Şiirlerinde ve yazılarında kapitalizmin sonuçlarıyla ilgilenmişler ve derin eleştirilerde bulunmuşlardır.
Kapitalizmin İslam ile olan ilişkisini inceleyen ve yoğun biçimde eleştirilerde bulunan bir diğer yazar İhsan Eliaçık, İslam’ın infak, sömürüyü men, mal biriktirmeme tarzındaki uyarılarını sistematize edilmiş bir düşünce olan sosyalizm ile özdeşleştirmiştir. İhsan Eliaçık'ın bu tarzdaki okumasına muhalif duran İslami yazarlar da olmuştur. Onlara göre İslam'ın sosyalizm ile özdeşleştirilmesi aşırı bir yorumdur çünkü İslam dini, zenginliği muhakkak 'öteki' ile düşündürmüş tek başına zenginleşmeyi reddetmiştir, ama bu durum Eliaçık'ın ifade ettiği bir sosyalizm derecesinde değildir. Daha mutedil yoruma göre din, sermaye alanını mutlak bir serbestliğe taşımaz. Ticari rekabete teşebbüsü ve zenginleşmeyi paylaşım ve ahlakilik üzerinden sınırlandırır.
Erhan Akarçay, Türkiye’de İslam Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu adlı makalesinde; 'Bugün muhafazakar ve İslami değerleri dikkate alan Anadolu Sermayesi rasyonel bir eylem olarak kapitalist girişimciliği geliştirmektedir. İslami Sermayenin bu kendini sekülerleştirme çabaları İslami değerlerle kapitalist değerleri bir uzlaştırma çabaları olarak değerlendirilmektedir. Ekonominin modernleşme sürecinin temel argümanı olması ve bu argümanın seküler özelliği sonraki yıllarda İslami sermayenin küresel sermayeye yönelik pozitif tutumunun anlaşılmasında önemli bir zemini teşkil etmiştir.' der ve sonuçta Türkiye’deki İslam sermayesinin düşüncesinin kendini bir bağlamda seküler modern çembere dahil etmeye gayretlerinin altını çizer.
Bu melez anlayışın geleneksel çizgide meydana getirdiği yaraları yerlilik eksenini kutsayan Türk tipi milliyetçi muhafazakar çelişkilerle yoğurduğumuzda nasıl bir hasarla karşı karşıya olduğumuzu tanımlamak da bir hayli zorlaşıyor.