Kamuoyu bir süredir Mafya Lideri Sedat Peker’in başta İçişleri Bakanı Süleyman Soylu olmak üzere eski ve yeni siyasetçilerle aralarındaki “işbirliğine” dair iddialar ortaya atmaktadır. Türkiye’de siyasetin iktidar kısmını hedef alan bu iddialar toplumun çeşitli kesimleri tarafından ilgiyle izlenmektedir. Konuya dair muhalefet cephesi takibatını sürdürürken iddiaların ortasındaki kilit isim İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da katıldığı bazı TV Kanallarında açıklamalarda bulundu.
Şimdi biraz gerilere gidelim, çünkü içişleri bakanlığınca Sedat Peker ve çevresini hedef alan operasyonlar süreci yürütülmüştü. Bu hikaye bugün basın-yayın kuruluşları tarafından yayınlandı. Meseleyi daha iyi anlayabilmek için kompozisyonu oluşturan parçaları bir araya getirmekte yarar var ki bu operasyonel süreç bunlardan biridir.
‘Operasyonu ben başlattım’
Kamuoyunun yakından takip ettiği İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun "Bir buçuk yıldır duran operasyonu ben harekete geçirdim" dediği Sedat Peker operasyonunun detaylarına ulaşıldı nihayet. Buna göre; Peker'e yönelik ilk soruşturma 2018 yılında İstanbul'da diğer soruşturma ise Köfteci Yusuf'un şikayeti üzerine 2019 yılında Bursa'da açılmıştır.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, TRT canlı yayınında katıldığı programda Sedat Peker olayıyla ilgili dikkat çeken açıklamalarda bulunmuştu. Bakan Soylu, "Bu operasyonları ben başlattım. Bir buçuk yıl duran bir operasyonu harekete geçiren benim. Babamızın oğlu olsa bu ülkede mafya tipi örgütlenme yapıları üzerinden haksızlık yapana hayat hakkı tanımayız" demişti.
Medyada çıkan bir habere göre; Sedat Peker, 30 Kasım 2019 tarihinde yurtdışına çıktı. Peker'in yurtdışına kaçması ve yayınladığı videolarla gündeme damga vurmasına yol açan süreç İstanbul ve Bursa'da hakkında başlatılan iki soruşturma ile start aldı.
Peker hakkındaki ilk soruşturma bir şikayet üzerine İstanbul'da açıldı. Peker ve adamları, soruşturma kapsamında 17 Eylül 2018 - 14 Haziran 2019 tarihleri arasında 10 ay boyunca teknik takibe alındı.
Yaklaşık 19 ay devam eden soruşturma kapsamında 9 Nisan 2021 tarihinde Peker ve adamlarına bir operasyon düzenlendi. Gözaltına alınan 61 şüpheliden 10'u tutuklanarak cezaevine gönderildi.
Dinlenmeler ve çalışmalar sonucu hazırlanan ve yargı makamlarının talebine rağmen kendilerine ulaştırılmayan dosya ve fezleke, ancak 17 Nisan 2021 tarihinde savcılığa teslim edilmiştir. Dosyayı alan Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı dosyanın kendilerine ulaşmasının ardından 15 Mayıs 2021 tarihinde Sedat Peker halkında kırmızı bülten talep etmiş oldu.
Peker ve adamlarına yönelik bir diğer dosya ise Bursa'da açıldı. İçişleri Bakanı Soylu'nun yine TRT yayınında "Köfteci Yusuf'a çökeceklerdi" diye anlattığı dosya Köfteci Yusuf olarak bilinen işadamı Yusuf Akkaş'ın 24 Aralık 2019 tarihli şikayeti üzerine açıldığı anlaşılıyor. 25 Aralık'ta emniyetin başsavcılığı bilgilendirmesiyle Peker ve adamları hakkında başka bir soruşturma daha başlatılmıştır.
Soruşturma kapsamında 2020 Temmuz ayında düzenlenen operasyonda 18 kişi gözaltına alındı. Peker yurtdışına çıktıktan sonra gerçekleştirilen operasyonda gözaltına alınan şüphelilerden 9'u tutukladı.Bursa soruşturmasında Sedat Peker ve Erhan Kılıç ilişkisine dair şüphe ortaya çıkınca savcılık resen soruşturmayı genişletmiş. Dinleme ve elektronik izlemeyi içeren kapsamlı siber raporu ise Sedat Peker yurtdışına kaçtıktan 15 ay sonra 2021 Şubat ayında savcılığa intikal ettirilmiştir.
Hükümet ve de devlet cephesinden süreç bu şekilde cereyan etmiş. Tehlikeyi kapıda gören Peker, bütün bunlar üzerine yurtdışına çıkmayı başarmıştır. Şimdi sorulan bir dizi soru var.
Peker neden konuşmayı ve iddia edilen ilişkileri açıklamaya karar verdi? Peker’in arkasında kimler var? Peker’in hedefi devlet mi hükümet mi veya bahsini ettiği kişiler mi? Peker’in iddialarıyla siyaset kurumu dizayn edilebilecek mi?
Peker’in iddiaları gerçek mi veya ne kadarı gerçek?
Türkiye’de muhalif kamuoyu Peker’in iddialarının gerçek olduğu kanaatini taşımaktadır. Buna karşın iktidara taraf kesim bu iddiaların saçma olduğu yönünde. İddiaların gerçek olduğunu düşünen muhalefetin kanaatine bakalım biraz.
Doğası gereği muhalefet iktidarı hedef alan her girişimin gerçek olduğu istikametinde bir kanıya sahip. Bu gibi girişimlerin iktidara zarar vereceği ve hatta ileri bir seviyede iktidarın düşebileceği bir güce sahiptir. Bu kanaati biraz değerlendirecek olursak;
Buna katılmadığımızı belirtmek isteriz. Geçmişte de Türkiye’de bu gibi iddialar ortaya çıkmış ve kamuoyu uzun yıllar bunu tartışmıştı. Hatırlıyorum, Balıkesir’in Susurluk ilçesi yakınlarında 3 Kasım 1996 tarihinde bir kaza meydana gelmişti. Bir kamyon bir taksiye çarpmış ve taksinin içinden kimisine göre bir “kahraman” ama tetikçi olarak bilinen bir şahıs, bir emniyet müdürü ve bir milletvekili çıkmıştı. Yani mafya-devlet-siyaset üçgeni oluşmuştu dönemin kamuoyuna göre. Kamuoyuna göre bunda asıl olan devlet çökmüştü! Ama yıllar geçti ne devlet çöktü ne siyaset ve ne de mafya bitti!
Türkiye gibi bir ülkede hele asla mafya iddialarıyla siyaset dizayn edilemez, buna izin verilemez. Diyelim ki, muhalefetin istediği yönde İçişleri Bakanı Süleyman Soylu istifa etti, ne olacak? Bundan sonra her bir mafya lideri bir iddia atacak ortaya ve bakanlar, hükümetler istifa edecek. Asıl o zaman mafya devleti dizayn edecek noktaya gelecek. Yarın öbür gün CHP iktidara geldi ve bakanlar veya cumhurbaşkanı ile ilgili olarak iddialar ortaya atarsa istifa mı edecekler? Bu doğru değildir ve dünyanın hiçbir yerinde hiçbir devlet buna müsaade etmez.
Hal böyle olunca kanaatimce Sedat Peker kendi sonunu getirdi. Zira Kürtçe’de bir atasözü vardır: Ecelê bizine tê, nane şiven dixwe. Yani keçinin eceli geldiği zaman çobanın yemeğini yer. İşte mesele bundan ibarettir. Ama Peker’in sonu nasıl gelecek, bunu da zaman gösterecek.
Saygıyla…