2023 Mayıs seçimleri tarihi bir öneme sahipti. İktidar tarafı bu seçime “Türkiye’nin Yeni Yüzyılı”nın başlangıcı olarak, muhalefet cephesi ise bu yüzyıla kendilerinin öncülük etmek istediğini ve bu anlamda önem atfettiğini biliyoruz. İktidar için, cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin millet tarafından kabul görüp görmeyeceği anlamına da geliyordu bu seçim. Muhalefet bloğunun önemli ve dışarıdan destekçisi HDP ve hatta PKK kurmayları da, bu seçimle “Yüzyıllık Cumhuriyetle Yüzleşme” şeklinde hesaplaşacağını ilan etmekte beis görmüyordu. Bunun için Erdoğan gitmeliydi Daha somut bir ifadeyle, muhalefet, bütün stratejisini seçimi “Erdoğan’a Kaybettirme” üzerine kurguladı. Bu çerçevede gerek 6’lı Masa gerekse yan destekçileri tabanlarını “Erdoğan’a Nefret” kavramı üzerine seçime hazırladı; bu şekilde sonuca gitmek istedi. Muhalif “Öğrenilmiş Nefret” sürecinden geçirildi adeta.
2023 Seçimleri yasal anlamda iki boyutlu bir seçimdi. Bu seçimde hem TBMM üyeleri hem de ülkenin 13.Cumhurbaşkanı seçilecekti. Seçimin birinci turunda TBMM üyeleri yani milletvekilleri seçildi ancak cumhurbaşkanı adaylarından hiçbiri yüzde 51’i bulamayınca iş ikinci tura kaldı. Birinci turda TBMM üyelerinin çoğunluğunu Cumhur İttifakı kazanınca muhalefetin “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemi” tezi çöktü, gitti. İkinci turda da mevcut başkan Erdoğan yüzde 52’yi aşınca yeni cumhurbaşkanı seçilerek tarihe geçti ve “Türkiye’nin Yeni Yüzyılı”nın lideri oldu.
Muhalefet Blok Olarak Kaybetti
İkinci turun da tamamlanmasıyla beraber muhalefet bloku namı diğer “Demokrasi Bloku” seçimimn kaybedeni oldu ve başka bir şekilde tarih yazdı. Erdoğan’ın rakibi olan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu sadece kaybeden olarak ilan etmek haksızlık olur. Kaybeden 6’lı Masanın tüm liderleri oldu. Kaybeden İstanbul BB Başkanı Ekrem İmamoğlu ve Ankara BB Başkanı Mansur Yavaş oldu. Kaybeden, dışarıdan destekçi HDP oldu. Kaybeden her gün Kemal Kılıçdaroğlu’ndan yana destek açıklamalarda bulunan PKK oldu. Kaybeden dış güçleri ve medyalarını saymak gerekmiyor bile.
Bu seçimde HDP için daha derin değerlendirmeler yapmakta fayda var. Bu seçimde HDP sadece kaybetmedi; hem başarısız hem de zararlı çıkan parti olarak tarihe geçti. Oy oranı da düşen HDP sadece parlamentoya milletvekillerini göndermekle yetindi.
HDP Siyaseten Reel Strateji İzleyemedi
Tarihsel önemi olan bu seçimde HDP daha reel politik stratejiler izleyebilirdi. Ama bunu yapmadı. HDP kendi adayı ile seçimlere girebilirdi ve bunu bir ara dillendirdi de. Ama bundan ne hikmetse vazgeçti. Bundan vazgeçişin sebebini de kamuoyu ile paylaşmadı. Hala da bu konuya açıklık getirmiş değil. Eğer kendi adayı ile seçime girseydi HDP, seçimin kaderini belirleyen olacaktı ve ATA İttifakı adayı Sinan Oğan’ın yerinde olacaktı.
Hep önerdik HDP’ye, Kılıçdaroğlu ile Erdoğan arasındaki siyasi çelişkilerde taraf olmayın diye. Özgün duruşunuzla politika yapmak daha doğru olur, şeklinde önerilerimiz oldu. Basit olarak ifade edecek olursak, onlar ise “Eğer bağımsız kalırsak Erdoğan kazanır” kaygısıyla Kılıçdaroğlu’nu destekleme kararını aldı. Anlaşıldı ki kaybettirme üzerine tez inşa edilirse kaybeden olunur aslında.
HDP, Kılıçdaroğlu’nu destekleme kararı alırken de ne kopardı bilinmiyor. Aralarında bir protokol metni var mı yok mu, sorulunca inkar edildi veya gerçekte böyle bir protokol metni yoktur. Olmaması bir facia! Zafer Partisi yüzde 1’lik oy potansiyeline karşılık Kılıçdaroğlu ile yedi maddelik bir protokol imzalayarak tarihe geçti. Ancak HDP yüzde 10’luk oy gücüne karşılık hiçbir belge imzalamadı ve tarihe geçti!
HDP bu anlamda en büyük kaybeden oldu. Derlerdi “Yüzyıllık Cumhuriyeti Değiştireceğiz” diye, bu öngörememe siyasi anlayışla mı bu cumhuriyeti değiştireceksiniz? Şimdi bütün bu yaşananlara karşı Selahattin Demirtaş kalkmış “Aktif siyaseti bırakıyorum” diyor. Selahattin Bey’in açmış olduğu bayrağın pek bir kıymeti olacağını zannetmiyorum. Onunki bireysel çıkış olarak etkisiz kalır sadece. Belki eş genel başkanlar değişir ve bununla bağlantılı partinin bazı yetkili kişilerin yerlerii de değişir ama siyasi anlayış değişmez. HDP’de ideolojik siyasi anlayış değişmedikçe yapılacak olan değişiklikler yüzeysel olur, şekilsel olur.
Selahattin Demirtaş, seçimden önce yanlışlara karşı politik bir tavır koyabilseydi, çıkışları daha anlamlı olurdu. Lidere bu yakışırdı ama yapmadı ve yapılan yanlışlara ortak oldu. Kılıçdaroğlu’nu koşulsuz destekleme yaklaşımına ortaklığını bulunduğu cezaevinde sosyal medya hesabında hep açıkladı. Yetmedi cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kaybedeceğine iyice kendini şartlandırmış olmalı ki Kılıçdaroğlu kazansaydı o da özgürlüğüne kavuşacaktı! Bu nedenle manipüle edici yorumlara ve anketlere iyice kendini inandırmıştı. Bulunduğu yerden yaptığı açıklamaların temeli gerçeklerden uzak bu verilere dayanıyordu. Çok üzücü bir durum!
Şimdi muhalefet cephesi namı diğer Demokrasi Bloğu Kaybedenler Bloğu haline gelmiş durumda. Sadece Kılıçdaroğlu değil, kaybedenlerin tamamı istifa etmeli, en makul olanı bu. Şimdi bir kaybeden olarak Ekrem İmamoğlu, CHP’nin başına gelmek istiyor, belki de asıl siyasi trajik hikaye Ekrem İmamoğlu ile yazılmaya başlanacak, kim bilir?
Saygıyla…