Son yazılarımda muhalefeti eleştirdiğim ve yanlışlarını yazdığım için bazı arkadaş ve okurlarımdan eleştiri aldım. Bu eleştiriler zaman zaman çok sertleşti. Bazıları bundan böyle sosyal medyada paylaştığım yazılarımı okumayacaklarını, beğenmeyeceklerini, yorum yapmayacaklarını söyledi. Bazıları daha ileriye giderek ‘dönek’ gazetecilerden örnekler verirken kendilerince laf sokmaya, ‘kızım sana söylüyorum gelinim sen anla’ uyanıklığı yapma gafletinde bulundu.  Ancak yazdıklarımı hatırlatınca yüzüne-gözüne bulaştırdı, kem-küm etmeye başladı.

Öncelikle şunu belirteyim; bir vatandaş olarak benim bir oyum var ve her seçim sandığa gider aklı ve vicdan doğrultusunda en doğru olduğuna inandığım kişi veya siyasi partiye oyumu atar, bir daha ki seçime kadar oy verdiklerimi değerlendirip yeni seçimde oy vereceklerimi belirlerim. Bunun dışında hiçbir siyasi parti veya oluşumu direk desteklemedim, içinde olmadım.

Ha bundan şu anlam çıkarılmasın A Politik biri değilim. Tam aksine mesleğim gereği politik biriyim, fakat tarafsızım. Hoş bu dönemde tarafsızlık neredeyse tamamen yok oldu ya. Neredeyse her siyasi görüş ve grup kendi medyasını oluşturarak, o siyasi görüş ve gruba hizmet eder oldu. Zaten ondan değil midir ki gazeteciler her geçen gün tarafsızlığını ve güvenilirliğini yitirdi ve meslek içi boş bir hale getirildi.   

Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesinde aynen şu ifadeler yer almaktadır.

‘Herkes, bilgi edinme ve haber alma, özgür düşünce, ifade ve serbest eleştiri hakkına sahiptir. Düşünce ve ifade özgürlüğünün kullanılmasının başlıca yolu olan basın ve yayın özgürlüğü temel insan haklarındandır. Bu hakların demokratik hukuk devletinde anayasal güvence altında olması esastır.

Gazetecinin hakları, halkın haber alma hakkının ve ifade özgürlüğünün, meslek ilkeleri ise dürüst ve doğru iletişimin temelini oluşturur. Meslek ilkeleri gazetecinin ve basın-yayın organlarının özdenetimini öngörür ve değerlendirme mercii öncelikle vicdanlardır. Dolayısıyla basın yayın organları yöneticileri ve gazeteciler; medya ve dijital ortamda meslek ilkelerine uymalı, uyulmasını gözetmelidir.’

İşin özeti bu… Meslek hayatım boyunca hiçbir zaman menfaatlerim doğrultusunda bir habere imza atmadım. Bunu teklif edeni de makam ve mevkisine bakmaksızın kapı dışarı ettim. Bu yapıda olan az sayıda da olsa meslektaşım ve meslek büyüğüm olduğunu çok iyi biliyorum. Zaten ondandır ki bu meslektaşlarım halen saygın ve haberleri güvenilirdir. Ondandır ki hangi siyasi görüşten olursa olsun ilk kapısı çalınanlar bu meslektaşlarım olmuştur.

Ülkemizde iç siyasetten dış siyasete, ekonomiden her gün yapılan zamlara,  tarımdan çevreye, sağlıktan eğitime kadar onlarca sorun var ve bu sorunlar çözecek olan halkın oylarıyla iktidarda bulunanlardır. Söz konusu sorunlar çözülmüyor, daha da büyüyor ve kangren oluyorsa bunun sorumlusu elbette iktidarda olanlardır ve elbette eleştirilecek olan hesap sorulması gerekenler onlardır. Yerelde de onları temsilcileridir.

Ülkemizde bir de halkın oylarıyla iktidarı denetlemesi için oy verilen ana muhalefet ve diğer siyasi partiler vardır. Bu partilerde iktidarın doğru yaptıklarına destek, yanlış yaptıklarına da karşı çıkmak zorunluluğu bulunmaktadır. Seçmene iktidara gelmeleri halinde daha iyi yapacaklarını anlatacakları somut projelerle gelmeleri gerekmektedir.

İşini dürüst yapan gazetecilerin payına düşen ise kamu adına her iki tarafa da eşit mesafede durarak, denetleme görevini yerine getirmektir. Gazetecinin hiç kimseyi veya grubu memnun etme gibi bir görev ve sorumluluğu yoktur. Acımasızca eleştirenlere bizlerin geçmişine, yazdıklarımıza bakması yeterlidir.

Şimdi burada CHP İzmir İl Kongresi’nde yaşananları yazsam, Genel Başkan Adayı Özgür Özel’in kongre ve sonrasında söylediklerini hatırlatsam, ardından İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun Özel’e yönelik ağır cevabını ifade etsem, ya da 39 milletvekilini alıp ortadan kaybolan siyasi partilerden söz etsem veyahut Meral Akşener için dün öyle bugün böyle desem, ana muhalefet ve diğer muhalefet partilerinin beceriksizliğinin sorumlusu gazeteci mi oluyor?

Diyarbakır Merkez Yenişehir ilçesinde ikamet eden bir okurumdan telefon geldi. Ofis Bölgesinde Anıt Parkın dışında yeşil alan olmadığı için açık havada spor yapmadığından dert yandı. Spor yapmak için aracı ile Kayapınar ilçesindeki parklara gidip-dönmek zorunda kaldığını söyledi. Tüm uzmanların spor salonlarında koşu bandında yapılan yürüyüş ve koşuların açık havadaki kadar kesinlikle yararlı olmadığını uzun uzadıya bilimsel verilerle anlattı. Fakat açık havada trafiğin yoğun olduğu bölgelerde de yürüyüş ve sporun iyi olmadığını da belirtti. Sonra eski stadın yerine yapılan Millet Bahçesinin biran önce açılması gerektiğini yetkililere iletmemi istedi. 

Bende iletiyorum ve soruyorum. Sayın yetkililer, sahi bu park ne zaman açılacak. Kaç kez ihale edildi. Ne kadar para harcandı. Halen neden faaliyete girmiyor. Yoksa Millet Bahçesinden vazgeçilip sürekli sözü edilen alışveriş merkezi mi dönüştürülecek. Bir anlatsanıza bizde bilsek… 

Sevgiyle kalın.