Günaydın Türkiye. Günaydın sevgili okurlarım. İran şiirinin büyük ustası Hafız-ı Şirazi; “Son yatağı bir avuç toprak olan zâta de ki: Sarayının/eyvanının göklere kadar yükseltmenin manası ne?” diye sorar.

Muhibbi mahlasıyla yazan Kanuni Sultan Süleyman da meşhur şiirinin bir bölümünde şöyle der;
 
“Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihânda bir nefes sıhhat gibi

Saltanat düdükleri ancak cihan kavgasıdır
Olmaya baht u saâdet âlem-i dünyada vahdet gibi
…”
 
Her iki şiirde de saltanatın gelip geçici olduğu, hayatın sonsuza dek sürmediği anlatılır. Öyle bir an gelir ki, bir avuç nefesin, sıhhatin her şeye bedel olduğu ifade edilir.
 
İnsan yaş aldıkça bu sözün değerini daha iyi anlıyor.
Hak veriyor.
Ey imparatorlar,
Ey padişahlar,
Ey krallar,
Ey muktedirler,
Ey “alçak dağları ben yarattım” diyenler…
Sırtın yorgana değdiğinde,
Kıvrandıkça kemiklerin sızladığında,
Hele bir de hekim ‘yapacak bir şey yok’ dediğinde yakınlarına;
En kibirli sultan, en muktedir kral için kural değişmez;
Taht bir yana, taç bir yana savrulur.
Saraylar mı?
Havuzlu villalar mı?
Bankalardaki dolarların mı?
Hiç biri kar etmez.
Kala kalırsın yatağında sırt üstü.
Kefenin cebi yok ki üç beş sıkıştırasın.
Varlıkların sana azap çektirecek götüremiyorsun diye.
Ve çektirdiklerini çeker olacaksın.
Dünden beter olacaksın.
Ve bunu da ancak sen hissedeceksin yüreğinde.
Belki de bir an önce ölmek isteyeceksin; ama o senin elinde değil, o an onu da anlayacak, kıvranıp duracaksın.
İmparatorluğun, padişahlığın, krallığın, muktedirliğin ve de alçak dağları ben yarattım diyen kibrin hiç ama hiçbir şeye yaramayacak.
En azından çektiklerini çektikten sonra geberip gideceksin.
 
Hey sen neler yazıyorsun.
Anladık hastalığını patronuna duyurmaya çalışacaktın ama bak iş nerelere vardı.
İşte hastalık böyle bir şey galiba.
Biliyorum beni ne yazılarım, ne şiirlerim, ne de gazetelerdeki röportaj ve haberlerim kurtaramayacak.
Ancak okullardaki derslerde öğrencilerime anlattığım iyiyi, doğruyu, dürüstlüğü, hoşgörüyü, yurtseverliği, insan olmanın gerekliliğini baş tacı ediyorum; çünkü elimdeki en değerli şey bu.
Ve yazılarımda; doğru yönlendirmeleri, anlattığım özgürlük ve adaletli olmayı, ayrımcılığa, haksızlığa, kayırmacılığa hayır dediğim anımsandığımda acılarım biraz olsun dinmiş olacak.
“Ne mutlu bana ki insanım” diyen cümlem aklıma gelecek, ne iyi etmişim diyen duygularım beni acıdan, ızdıraptan uzak tutacak.
Ya sizleri imparatorlar, padişahlar, krallar, muktedirler, ya sizleri…
Bu hasta halimle bütün bu anlattıklarıma inanıyorum…
Kanuni Sultan Süleyman’a da, Hafız-ı Şirazi’ye de sonuna kadar hak veriyorum.
Okuyucularıma sağlıklar diliyorum.