Bacasız fabrika olarak tanımlanan turizm 50’nin üzerinde alt sektörü besleyen endüstrilerden biridir. Dolayısıyla turizm ülkelerin en önemli gelir kaynaklarının başında gelmektedir.
İnsanların gezme-görme, dinlenme-öğrenme merakı nedeniyle sürekli büyüyen turizm endüstrisinden yıllarca aslan payını Amerika Birleşik Devletleri, Fransa, İspanya, İtalya gibi ülkeler almaktaydı. Türkiye ise, son yıllardaki yatırımları ve daha iyi tanıtımlar ile ilk 10 arasına girmeyi başaran ülke olmasına rağmen, gelir anlamında henüz istenilen sıralamayı yakalayamamıştır.
Oysa Türkiye söz konusu ülkelere oranla deniz-kum turizminin yanı sıra birçok medeniyete ev sahipliği yapmasından dolayı kültür turizmi, dinler açısından sahip olduğu şahsiyet kabirleri ve eserleri nedeniyle din turizmi, damak tadı ve mutfak çeşitliliğiyle de gastronomi turizminde en önemli ülkelerin başında gelmektedir.
Türkiye bu özellikleriyle turizm endüstrisinde 2000’lerin ortasından itibaren önemli bir atağa kalktı. 2018’e gelindiğinde ise dünya turizminde en fazla gelişimi gösteren ülkelerin başında yer aldı. Bu başarısını bir sonraki yılda sürdüren Türkiye, koronavirüs salgını nedeniyle 2020’de diğer turizm ülkeleri gibi büyük hayal kırıklığı yaşadı.
Sorunda burada başladı. Zaten ekonomi yönetiminde sınıfta kalan iktidar, salgın sürecinde ABD, Kanada ve Avrupa ülkelerinin vatandaşına sunduğu imkanların yanına bile yaklaşamaz iken, tam takır olan kasasını doldurmanın yollarından biri olan turizm gelirlerinden geçen yıl hedefinin yüzde 50’sine bile ulaşamadı. Bu yılı da kaybetmek istemeyen ve de olası bir seçim öncesi ekonomide bir nebze de olsa rahatlama sağlamak amacında olan iktidar, tüm planlarını turizm üzerine yaparken hata üstüne hata yaptı.
Kültür ve Turizm Bakanlığının hazırladığı ‘tanıtım’ filmi sadece ülkede değil dünyada da büyük yankı buldu. Bir felaket olan film, kısa sürede vizyondan kaldırıldı.
Aslında bu filmi hazırlayanlar meşhur Türk Ceza Kanununun 301’nci maddesine göre Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin kurum ve organlarını aşağılama nedeniyle yargılanıp ceza alabilirler.
Peki ama bu film çekilirken ve çekimi bittikten sonra izlenirken hiçbir aklıselim çıkıp ‘bu film olmaz, bu hem ülke hem de ülke insanını aşağılıyor diyemedi mi?’ Fakat olayın geçmişine baktığımız da felaketin göz göre göre geldiğini söylemek mümkündür.
Nisan’ın ilk haftasında Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, ramazan ayında alınacak tedbirler sonrası vaka sayılarını binli rakamlara düşürmeyi, böylece turizm sezonundaki hareketliliği yakalayabileceklerini söyledi.
Mayıs’ın ilk haftasında Almanya’da açıklama yapan Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da, ‘Tüm turizm çalışanları, otellerde, restoranlarda çalışanlar, şoförler, havaalanlarında çalışanlar, tur rehberleri de dahil turistin görebileceği herkesi Mayıs sonuna kadar aşılayacağız’ dedi.
Ardından BBC Türkçe’nin çektiği tam kapanma sürecinde turistlere hizmet eden personel fotoğrafı ülke gündemine oturdu.
Ve arkasından o skandal tanıtım filmi geldi. Turizm sektöründe çalışan neredeyse tüm personel gruplarının ‘keyfine bak, ben aşılandım’ diye yazan maskeyi takan insanların rol aldığı tanıtım videosu, iç siyasette büyük tepkilere neden oldu ve ülke insanının ayrımcılığa tabi tutularak aşağılandığı tepkisine yol açtı. Konu dış basına da ‘bu sömürge zihniyetidir’ diye yer buldu. Yani bu tam anlamıyla bir ayağına sıkmak durumudur.
Tüm bu gelişmelerden çıkarılacak en önemli ders; ülkenin her türlü kaynağı var. Önemli olan bu kaynakları verimli değerlendirmektir. Böylesine mücbir nedenlerde öncelikle ülke insanının sağlığını koruyarak, mutlu bir yaşam sürmesine olanak sağlamaktır. Yoksa kasanız boşalırsa her şeyi para olarak görürsünüz.
Sevgiyle kalın.