Bizim toplumda sanata, sanatçıya az değer verilir. Bu savım, son yıllarda yaptığım gözlemlerime dayandırıyorum. Örneğin bizi yıllarca düşündüren ve güldüren edebiyatçı ve sinema sanatçılarının çoğu sefalet içinde ölmeleri, zor koşullarda yaşam mücadelesi vermeleri bu savıma temel teşkil etmektedir.

Her şey maddiyat değildir elbette; sanatçının isminin anılması ve bu anlamda hatırlanması onu mutlu edecektir. Eğer hayatta değilse çocukları ve yakınları, onore edilmeleri nedeniyle huzurlu olabilecektir. Mesela adlarının bir mekana verilmesi kalıcı bir şekilde hatırlanacaktır. Siyasetçiler bu konuda biraz benciller gibi. Türkiye’de genelde siyasetçilerin isimleri bir mekana verilmektedir. Kahramanmaraş’ta bunun tam tersi gerçekleştirilmiştir.

Şimdi de Kahramanmaraş’ın bazı özelliklerine bakalım:

Bu şehrin tarihi ve sosyal bir çok özelliği vardır. Gözlemleyebildiğimiz kadarıyla şehir ılıcaları ve içme suyu ile meşhurdur. Bunun yanında şelalesiyle bir doğa harikası olan Döngel Mağaraları vardır. Bu mağaralar, üst üste ve birbirine bağlı üç mağaradan oluşuyor ve bu bölgedeki en önemli mağaralardan biridir. Kahramanmaraş topraklarında ilk yerleşim İ.Ö 40.000-10.000 PaleolitikDönem'de bu mağaralarda başladığı iddia edilmektedir.

Bunun yanında tadına bakma fırsatını elde ettiğimiz Göksun elması şehrin meyve özelliğinin zirvesini oluşturmaktadır. Bu kendisi küçük ama tadı büyük olan elmayı yetiştiren çiftçinin desteklenmesi ve tanıtımının daha iyi yapılması gerekir. Fakat Ceviz ve dondurma adeta Maraş ile özdeşleşmiş durumda. Dondurma sektörü ileri bir seviyeye gelmiş ve şoklatarak Türkiye’nin her tarafına kargo ile gönderilebilmektedir.

Birileri bana Kahramanmaraş’ı bir cümle ile tanımlarsan ne dersin diye sorduğunda ben bu şehri“duygu yüklü bir şehir” olarak tanımlarım, derim.. Şehir halkı arasında güçlü duygusal bağlar olmalı ki Türkiye çapında, edebiyatta yer edinmiş yazar ve şairler bu şehirden çıkmıştır. Hatta şehir halkı bir adım daha ileri gitmiş ve sanatçılarını bir topluluk adı ile tarihe yazmıştır. Kendilerine “Yedi Güzel İnsan” demişlerdir. Elbette bu güzel insanlardan önce, Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın ifadesiyle “Üstad Necip Fazıl” gelmektedir.

Şimdi de Yedi Güzel insanın kim olduklarına bakalım. Cahit Zarifoğlu, Erdem Bayazıt, Rasim Özdenören, Nuri Pakdil, Mehmet Akif İnan, Alaeddin Özdenören ve Ali Kutlay'dan oluşan Yedi Güzel Adam Türk edebiyatının unutulmaz oluşumlarından biri olarak hem Türk edebiyat tarihine hem Kahramanmaraş tarihine geçmiştir. Gerçekten bu adamlar sanatkar duruşları, yazdıkları şiir ve yazılarla sanat felsefesinin temel olgusu olan “estetik”e anlam vermişlerdir.

Bu yazıyı yazmama, 10 Eylül-25 Eylül tarihleri arasında Aile Sosyal Hizmetler bakanlığı bünyesinde görevlendirme ile gittiğim Kahramanmaraş’ta yaptığım gözlemler neden olmuştur. Bakanlığın bir personeli olarak, depremzedelere Psikososyal destek verme kapsamında görevlendirilmiştim. Bu kısa sürede hem resmi görevimi yaptım hem bu yazıya konu olabilecek gözlemler edindim.

Kahramanmaraş’ın Her Noktasında Devlet vardı

Mardin Psikososyal destek ekibi olarak Kahramanmaraş’in 51.500 nüfuslu Göksün ilçesi Yantepe Konteyner kentinde yaklaşık olarak sayıları 2000 civarında olan vatandaşlarımıza devletin gücünü hissettirmek ve devletin yanlarında olduğunu kanıtlamak için Psikososyal destek vermeye çalıştık.

Öncelikle şunu belirtmekte fayda var. Çalıştığımız alanlarda depremin ilk günlerinden itibaren bütün yıkımlara ve aksaklıklara rağmen devletin vatandaşın yanında olduğunu oralarda yaşayan vatandaşlardan bizzat duyduk ve gözlemlerimiz de bu yöndeydi. Sıkıntılar daha önce yazıldı, çizildi hatta birçok sıkıntı Sayın Cumhurbaşkanı tarafından da dile getirildi. Yaşanan bazı sorunlara takılıp devletin yaptığı yardımın ve verdiği eşine az rastlanan, takdire şayan desteği göz ardı etmek hem vicdansızlık hem körlük olur.

Ahir dağı eteklerinde kurulmuş olan Kahramanmaraş adeta Göksun’u sırtında taşıyan bir ana-bebek ikilisine benzetmek mümkündür. İkili arasında Aksu Çayı akmakta ve bu çayıbebeğini arayan bir annenin gözyaşlarına benzetirsek abartı olmasa gerek. Biz ekip olarak 15 gün Kahramanmaraş’ın kuzey-batısındaki güzel ilçesi olan Göksun’a her gün yaklaşık olarak,git-gel şeklinde 180 km mesafeyi kat ettik, sanki ana ve bebeğini buluşturmaya çabaladık.

Daha ilk gün gittiğimiz yolda dikkatimi çeken bir gerçekle karşılaştım ki o da şuydu: Kahramanmaraş-Göksun arasında 11 tünelden müteşekkil olan adına “Edebiyat Yolu” denen yol dikkatimi çekti. Bu şaheser kimliğinde olan yol devletin son yıllarda Maraş halkına en büyük armağanlarından biridir bana göre. Bu yola baktığımda sanki bu şehrin her metrekaresinde devletin varlığı, gücü ve şehir halkına verdiği önemi gördüm.

Maraş Göksün Arasında Edebiyat Yolu

Tabi Edebiyat Yolu, şehrin coğrafyasına ve sosyal kimliğine başka bir değer katmıştır.  Maraş şehrinin halkı ve erkanı sanatçılarını unutmayıp, hatırlanmaları için bu yoldaki her bir tüneline ve viyadüklerine kendisinin bağrından çıkan bir şair ve yazarının ismini vererek adeta onları ölümsüzleştirmişti. Kimlerdi bunlar? Necip Fazıl Kısakürek, Sezai Karakoç, Nuri Pakdil, Erdem Bayazıt, Rasim Özdenören, Mehmet Akif İnan, Alaeddin Özdenören, Cahit Zarifoğlu, Abdurrahim Karakoç, Bahaettin Karakoç ve Aşık Mahzuni Şerif olarak sıralanmaktadır. Viyadükler Ali Kutlay Viyadüğü, Hayati Vasfi Taşyürek Viyadüğü olarak adlandırılmıştır.

İçine özveri ve sevgi değerlerini kattığımız bu görevlendirme süreci boyunca Kahramanmaraş Aile Sosyal hizmetler Müdürlüğü personellerinden Enis Karabulut, Abdulkadir Doğan ve Fatih Ünal Erdem, bizimle beraber her anı paylaşan Esma, Nilüfer, Hatice, Tuğçe ve “güzel gülen adam” olarak tanımladığım Ayhan Kömürcü kardeşlerimizle hukukumuz oluştu. Her zaman bizim için dosttur onlar.

Saygıyla…