7 Ekimde HAMAS’ın “Aksa Tufanı” adını vererek İsrail’e, yıllardır İsrail’in Filistinlilere uyguladığı zulme karşılık olarak, başlattığı saldırı ve nihayetinde İsrail’in “Meşru Müdafaa Hakkı” olarak başlattığı sivillerin hedef alındığı saldırılar dün itibarıyla (29 Ekim) Kara harekatıyla farklı bir evreye geçildiği açıklandı. Bu açıklama hem İsrail Hükümetinden hem İsrail Ordusundan geldi, dolayısıyla birbirini tamamlayan bu açıklamalarla Gazze’de kara harekatı çeşitli taktiklerle uygulandığı bir gerçektir. Uzmanlara göre zor olan kara harekatı İsrail ordusuna mezar da olabilme ihtimali mevcuttur. Bu nedenle İsrail öyle elini-kolunu sallayarak Gazze’ye girememektedir.
Fakat bu noktaya gelene kadar…
Evet bu aşamaya gelene kadar İsrail orantısız güç ortaya koyarak ve ağır silahlar kullanarak on bini aşan sivil öldürdü; sivillere ait yaşam alanlarını yok etti. Bu sosyal alanların kapsamında hastaneler, okullar ve dini mabetler de yer almaktadır. Yapılan açıklamalara göre 20’ye yakın cami İsrail’in bombalarıyla yıkıldı. İsrail gözü, öyle karadı ki, Gazze’de herkesi HAMAs veya Hamaslı gördü. Bu nedenle “Hamas’ı yok edeceğiz” derken bütün Gazze’yi yok etme vicdansızlığını ortaya koydu.
Bütün bunlarıüst üste getirdiğimizde İsrail’in Gazzelileri yok etmekle katliam, çocukların ve kadınların da öldürülmesiyle soykırım yaptığını söyleyebiliriz. Başka bir ifadeyle İsrail insanlık suçu işlemiştir ve bu suça başta Biden’li ABD ve İngiltere devleti de ortaktır. ABD, İngiltere, Fransa, Almanya gibi “Demokrasi Beşikleri” devletler, sözüm ona insan hakları savunucuları suça ortaktır.
Aslında İsrail’in bugün yaptığına benzer birisini, İkinci Dünya savaşında İngiltere ve ABD Almanlara yaptı. İngiltere ve ABD’ye bağlı ağır bombardıman uçakları günlerce, Almanya’nın Berlin, Köln, Hamburg, Dresden gibi kalabalık şehirlerini bombalayarak yerle bir etti. Hitler’e olan hınçlarını bahane ederek 14 milyon Almanı katlettiler. Bunun gerekçesini sonra “Amaç Alman askerlerini cepheden dönerken onları ailesiz bırakmak ve moralden düşürmek” biçiminde açıklamışlardı. Bugün de İsrail, Hamaslı savaşçılarına aynı durumu yaşatmak için Gazzeli sivilleri günlerdir bombalamaktadır. Sivilleri öldürmek, bu devletlerin karakterlerine yerleşmiş tarihi bir gerçekliktir.
Kınamalar Değil yaptırımlar Uygulanmalı
İsrail’in Gazzeli Filistinlilere uyguladığı vahşet, yaptığı soykırım kınamalarla, lanetlemelerle durdurulamaz, geçiştirilemez. Bugüne kadar Müslüman ülkeler İsrail’i durduracak bir pratik ortaya koyamadılar. Türkiye’nin büyük diplomatik katkısıyla Mısır’ın başkenti Kahire’de toplanan Müslüman ülkelerin devlet başkanlarının (bazıları dışişleri bakanları ile katıldı) toplantısından bir sonuç çıkmadı. Oysa 56 İslam Ülkesi karalı bir şekilde toplantıya katılmalı ve İsrail ile her türlü ilişkilerinin askıya alındığı türden karar altına imza atmalıydı.
Başlıkta olarak sorduğumuz sorunun cevabına gelelim. İsrail’in Gazze özelinde Filistin halkına uyguladığı soykırım saldırıları devam ederken kim buna dur diyebilir veya durdurabilir? Elbette ki, İsrail halkı başta olmak üzere Amerikan halkı, İngiliz halkı, Fransız halkı durdurabilir, durdurmalıdır. Yani halklar ‘Savaşa, katliamlara Hayır” diyerek devletlerinin uygulamalarına karşı çıkabilir, çıkmalıdır da.
Batı Halkı Daha Örgütlü
Başta Ameri halkı olmak üzere İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya gibi ülkelerde halk demokrasi ve insan hakları konusunda Ortadoğu ve Asya-Afrika halklarına nazaran daha örgütlü. Sivil toplum alanında daha ileride. Bu bağlamda kamuoyu daha etkili ve güçlü. İsrail halkını da bu kapsama alabiliriz. Bu nedenle burada halklar devreye girmeli ve ülkelerinin savaş yanlıları tutumlarına karşı çıkmalıdır.
Bu çerçevede ABD halkının Vietnam deneyimi var. 1 Kasım 1955'te başlayan Vietnam savaşına Amerika 1963-1973 yılları arasında dahil olmuştur. Savaş hem maddi hem manevi anlamda Amerika halkını sıkıntıya sokunca halk bu haksız savaşa tepki göstermeye başladı. Zaten Vietnam hattında da ABD giderek kaybediyordu. Nihayetinde ABD, Vietnam’dan çekilmek zorunda kaldı, tabi arkasında yaptığı katliamlar bırakarak.
Bugün de İsrail devleti aynı durumu yaşayabilir. İsrail basınının etkili gazetelerinden Haaretzbugünkü başyazısında İsrail hapishanelerindeki Filistinli tutuklular meselesini ele almıştır. Gazetede, "İsrail, ivedilikle tüm Filistinli güvenlik tutuklusunu serbest bırakmalı, kalabalık morg buzdolaplarını boşaltmalı ve rehineleri evlerine geri döndürmek için gereken her şeyi yapmalı. Hem de hemen, bugün." ifadelerine yer vermiş. bu görevin İsrail'in, İsrail hükümetinin, Başbakan'ın, Meclisin, Cumhurbaşkanı'nın, güvenlik görevlilerinin, hahambaşının omuzlarında olduğu, ne pahasına olursa olsun rehinelerin evlerine dönmesi için mümkün olan her şeyin yapılmalı” talebinde bulunmuştur.
Öyle anlaşılıyor ki, İsrail kamuoyunda bu gibi demokratik talepler önümüzdeki günlerde daha gür ve daha sık gündeme gelecektir. Hamas saldırısından önce Netanyahu yönetimine karşı İsrail halkı ayaktaydı. Her gün protesto mitingleri düzenleniyordu. Aksa Tufanı, Netanyahu yönetimine belki kısa süreli bir nefes aldırdı ama sonuçta İsrail halkı bilinçli ve rasyonel düşünen bir özelliğe sahiptir.
Gelinen noktada Netanyahu, işi mantıklı bir şekilde barış evresine doğru ilerletmezse bir gelir ki kendisini de kurtaramayacaktır. Aksa Tufanı ile karizması bir kere çizildi. Ardından kadın ve çocukları öldürmekle kendisini destekleyen ABD, İngiltere, Fransa gibi destekçileriyle beraber uluslararası toplum nezdinde itibarını önemli oranda kaybetmiş durumda.
Eğer, Netanyahu katliamlarına başta İsrail halkı olmak üzere ABD’liler, İngilizler, Fransızlar, Almanlar vs.. DUR demezlerse tarihe katliamlar yanlısı halklar olarak geçeceklerdir.
Saygıyla…