Günaydın Türkiye. Günaydın sevgili Okurlarım. Diyarbekir sevdalılarına, Diyarbekir severlere, Tüm Diyarbekirlilere, Diyarbekir Valisi Sayın Murat Zorluoğlu, Diyarbekir Büyükşehir Belediye Eşbaşkanları Sayın Serra Bucak ve Sayın Doğan Hatun, Sayın Sur Belediye Başkanı Sayın Adnan Örhan ve Sayın Gulan Fatma Önkol Sur Kaymakamı Sayın Asım Solak’a sesleniyorum; Gelin Sur ilçesinin adını değiştirelim.
Suriçi Diyarbekir’i anımsatmıyor.
Oysaki gerçek Diyarbekir sur içidir. Sur İçi, Kadim şehir
Diyarbekir’i anlatmıyor. Yeterli olmuyor. İnsanları doyurmuyor.
Bakın hasbel kader dört günlüğüne kısa bir gezi için İtalya’ya gittim.
Başkent Roma.
Ancak gerçek, tarih dolu olan ve bir çivi bile çakılması yasaklanmış ve günümüze gelen o gerçek Roma korunmuş. Ve adına da Eski Roma denmiş.
Tarihi şehir ya da katedraller şehri ya da başka bir semt adı verilmemiş.
Adı ESKİ ROMA.
Başkent Roma’ya gittiğinizde diğer modern Avrupa şehirlerinden hiçbir farkı, hatta bir albenisi yok.
Yalnız Roma mı?
Tabii ki hayır.
Floransa. Floransa’da da tarih o kadar güzel korunmuş ki insan Floransa’ya girdiğinde adeta o çağları yaşıyor gibi oluyor. Çivi çaktırmamışlar. Bir tarih ancak o kadar korunur. Hiçbir eserin aslına dokunmamışlar. İnsanlar akın akın.
Ya Napoli Şehrinin 12 kilometre uzağında bulunan Pompei…
Yok böyle bir şey. Yollarda hala o günkü taşlar. Sanki Vezüv yanar dağı daha dün püskürmüş. Tozuna bile dokunmamışlar.
Bütün şehir harap olduğu haliyle aynen bugüne getirilmiş. İçini gezdikçe o gün küller arasında kalan şehrin görüntüsü ve dağın püskürttüğü o yakıcı sıcaklıktaki tozlar altında kalan insanların duyduğu ıstırabı yüreğinin ta içlerinde duyuyorsun. Bir an kendinden geçiyor, o anı yaşıyorsun adeta.
Gelin biz de Sur İlçesine ESKİ DİYARBEKİR adını verelim.
Yakışır.
Gerçek Diyarbekir unutulmasın, hafızalardan silinmesin. Sur içinin gerçek Diyarbekir olduğu belleklere kazınsın.
Sur İçi adı farkına varmadan bir anlamda Diyarbekir’i unutturuyor. Gelen turiste burası sur içidir deniliyor. Gelenler Diyarbekir’i algılamadan, anlamadan, öğrenmeden, yüreğinde hissetmeden gidiyor.
Diyarbekir belleklerde yer etmiyor…
Haydi, Eşbaşkanlarım; meclise bir cümlelik teklif verin, olsun bitsin.
Nedir o teklif;
Sur İlçesinin adı Eski Diyarbekir olarak değiştirilmiştir. Hepsi bu kadar…
Sayın Valim, öncelikle size hoş geldiniz diyor, Diyarbekir’imize güzellikler getirmenizi diliyorum Diyarbekir’imizin güzelliklere çok ihtiyacı var.
Sonrasında; Sur İçinin adının ESKİ DİYARBEKİR olması için katkı verin diyorum. Bu dileğime el verin, destekleyin. Sizlere de bu yakışır.
Gerçek
Diyarbekir’i Sur İçi adına boğdurmayın.
Vallahi ekonomik gücüm olsaydı; bütün kırtasiye işlerini ben karşılıyorum, derdim.
Yine de karşılanması hususunda elimden geleni yaparım.
Diyarbekirseverlerin kapılarını çalarım. Hiç birinin hayır demeyeceğine inancım sonsuzdur.
Hatta katkı verenlerin adını ve katkılarını bu sütunlarımda yayınlarım.
Yiğit adıyla anılır.
Sonra eskiden sur içi diye bir yer mi vardı ki tuttuk bunun kuyruğunu.
‘Ha kentin hafızasını silmişsin ha binini katletmişsin, ikisi de aynı şey.
Ey! Diyarbekir’in elitleri, egemenleri, yönetenleri ve tüm partilerdeki eski ve yeni Diyarbekir milletvekilleri gelin hep birlikte bu soruna parmak basalım, Diyarbekir’in sur içinde erimesine izin vermeyelim.
Ve sonrasında Eski Diyarbekir’i bir rantlar bölgesi konumuna sokmamak için elimizden gelen yasal her türlü direnmeyi gösterelim. Bu denli hiçbir girişime yol vermeyelim, göz yummayalım.
Adamlar o günden bugüne tek bir çivi bile çaktırmamışlar.
Yıktınız-yıktılar, yaktınız-yaktılar, her neyse.
Ancak artık Eski Diyarbekir’i eskide bırakalım. Bir eski eserler havuzu olarak kalsın.
Hasar görmüş, zaman içinde yok edilmek-yok olma durumuna gelmiş her türlü eski eseri de aslına uygun olarak restore edelim.
Aman! Hemen söyleyeyim, ama surlara yaptığımız gibi yapmayalım.
Ne olursunuz Eski Diyarbekir’e ranta dayalı yapılar, yeni evler, yeni işyerleri yapmayalım.
Olan olmuş. Ben olacaklardan korkuyor, endişe ediyorum.
Aman ha…
Felaketi fırsata dönüştürelim. Eski Diyarbekir tarihi eserler havuzu olarak kalsın. İtalya’nın Eski Roma örneğinde olduğu gibi,
Mısırın Başkenti Kahire örneğinde olduğu gibi,
Floransa’da olduğu gibi…
Öyle bir çalışma yapalım ki
Milli Eğitim Bakanlığının isteği üzerine Türkiye’ye gelen (1930-1942) Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde araştırma yaparken Diyarbekir’e uğrayan, Fransız Sanat Tarihçisi ve arkeoloğu Albert Louis Gabriel’in;
Diyarbekir’i gezip gördükten sonra
“Diyarbekir’in Surlarının kapılarını kapatınız. Diyarbekir, Dünyanın en büyük açık hava müzesi olsun.” sözünü günümüzde gerçekleştirelim.
Sakın olmaz demeyin… Billahi olur.
Ve her şey bitti de sıra buna mı geldi demeyelim.
Bu her şeyden önemli.
Bu böyle biline…
&
Ayrıca
İKİ ELİM YAKANIZDADIR
Meclis gündemine de taşınan tarihi PTT Binasının geçmişine yakışır, bir biçimde değerlendirilmelidir.
Örneğin Yeşil Çamdan da yararlanarak muhteşem bir Film Müzesi olarak ya da topluma yönelik hizmetlerin yapılabileceği bir mekân olarak dizayn edilmelidir. Uyduğum kadarıyla kafe yapılmak isteniyormuş. Aman ha…
Sanki Diyarbekir’de hiç kafe yokmuş gibi.
Yahu Diyarbekir’in her tarafı kafe.
Böyle bir girişim Diyarbekir’i kültürsüzlüğe mahkûm etmek olur.
Ben buna evet demem…
Takipçisi olacağım.
&
Tolstoy’dan hepimize öğütler
Bozuk para insanın cebini deler, bozuk insan da kalbini. Bu yüzden harcayın ikisini de gitsin.
&
Selahattin Demirbaşın yazdığı ARAFTA DÜET adlı kitabını okuyorum.
Öneririm mutlaka siz de okuyunuz.
&
Çoğu kez yaptığım gibi yazımı bir şiirimle sonlandırıyorum.
EĞER BİR GÜN
Eğer bir gün Amed’imin
Hasretinden ölürsem,
Mezarımı Bazalt taştan örsünler.
Üzerime Hamravattan şu getirip döksünler.
Mezarıma yediveren gül ekin.
İşte o gün şad olurum
Kadim Şehrin kucağında huzur ile uyurum.
Diyarbekir sevdalısı
Recep Yılmaz
İyi bir hafta geçirmeniz dileğiyle.
Dostça kalın.