Günaydın Türkiye. Günaydın sevgili Okurlarım. Sandıkta alınamayan belediyeleri masa başındaki oyunlarla almak ne denli doğrudur, bunu siz okuyucularımın vicdanlarına bırakıyorum. Normal bir hukuk devletinde belediye başkanlığı boşalan yerleşim merkezlerinde, yeni belediye başkanı belediye meclisi tarafından seçilir.

Ama siyasette normalleşme iddiasındaki AKP&MHP iktidarı, bu kez de normalliğin ötesinde en yanlış olanı seçti.
Bunun da ötesinde, iktidarın normalleşme gibi bir derdi de yok. Emin olun “normalleşme” dediğimiz şey, 31 Mart seçimi sonrasında vatandaşta oluşan beklentiden başka bir şey değil. Hukuku, sistemi kendi çıkarlarının emrine amade etmiş bir iktidarın rant alışkanlığından vazgeçmesi beklemek saflıktan öte bir şey değil.
       

Acaba ülkemizde bir normalleşme süreci mi başlıyor diye pembe hayallere kapılanlara iktidarın yanıtı “Hakkari” oldu ve bir anlamda “alın size normalleşme” denilmiş oldu.

Belediye meclisi yok sayılarak Hakkâri Belediyesi'ne kayyum atadı. Mesele, Kürdün temsil edilmesine gelince, ne Anayasa, ne ilgili kanunlar dikkate alınıyor.
Biraz geyik yapalım; diyelim ki kızıl gezegen Mars’ta Kürtler bir belediye kazandı. Emin olun Türkiye’de hangi iktidar işbaşında olursa olsun olursa olsun hemen ayağa kalkıp “Mars kırmızıçizgimizdir” der ve üç vakte kalmadan Mars’a kayyım atanmış olur.
Muhalefet partileri Güçlü bir tepki vermezlerse, sıra başta DEM Partinin kazandığı bütün belediyelerden sonra, diğer muhalif partilerin kazandığı belediyelere gelecek diye düşünüyorum. Daha şimdiden DEM’li 58 belediyenin 27’si için dava süreçleri başlatıldı. Türkiye’nin mevcut yapısında, o 27 dosyanın içini doldurmanın kolay olduğu herkesin malumu…
Buna en güzel yanıtı uzun yıllar önce Konfüçyüs vermiştir sanırım.
Şöyle diyor ünlü düşünür;
“Ya bir yol bulun, ya bir yol açın ya da yoldan çekilin.”
Bu söze ekleyecek bir şey yok kanımca…
Ha bu arada;
CHP Parti Sözcüsü Yücel: Haksızlığa, hukuksuzluğa kim maruz kalırsa CHP onun yanında olacaktır.
Dilerim öyle olur.
Şimdi düşünüyorum; görevden alınacak olan, yerine kayyım atanacak olan başkanların adaylığı, neden Yüksek Seçim Kurulu tarafından onaylanıyor. Yoksa bu bir “tavşan kaç, tazı tut” senaryosu mu? Bu hareketin kasıtlı olduğunu, yerine kentin valisinin atanmasından çıkarıyorum. Ciddi ve samimi olunsaydı vaktiyle görevden alınan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın yerine belediye meclisinin seçtiği adayın başkanlığa vekalet etmesi gibi bir çözüm bulunurdu. Ama öyle anlaşılıyor ki, bölge illerinde temelinde talimatların olduğu başka bir hukuk uygulanıyor.
Başka bir örnek; görevden alınan Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in yerine belediye meclisinin kararıyla Sincan belediye başkanı Mustafa Tuna başkanlık görevine getirilmişti. Daha bir sürü örnek var ama bunları hatırlatmanın da bir anlamı yok.
Mesele ülkenin doğusu oldu mu otomatik olarak başka bir “hukuk” devreye giriyor.
Peki niye Hakkari’de bu yol uygulanmadı da kayyum atandı?
       Bunun cevabı hem yok, hem de aşikâr.
       Kayyumun atandığı günün sabahında Hakkâri belediyesinin önünü hatırlayın. Ben buraya bir görselini de koyuyorum:

Ya Bi̇r Yol Bulun2


Bu resme iyi bakın. Kayyım atanması kararı zaten verilmiş; ancak belediye meclis üyelerinin girişlerini engellemek için belediye önü tamamen güvenlik çemberine alınmış. Neden mi? Nedeni basit. Böyle bir durumda belediye meclisinin toplanarak görevden alınan başkan yerine yenisini seçme yetkisi olduğu için…
         Yani Ahmet Kaya şarkısında olduğu gibi; “nerden baksan tutarsızlık, nerden baksan ahmakça”
 
                                          &
 
Kapitalizm neyi sevmez?
Kapitalizm bisikleti sevmez. Çünkü bisiklet sürmek ekonomileri için kötüdür.
Niye mi?
Bisiklet süren insan;
Otomobil almaz,
Akaryakıt almaz,
Kosko yaptırmaz,
Motorlu taşıt vergisi ödemez,
Arabayı servise götürmez,
Yedek parça satın almaz,
Ve işin kötü tarafı daha sağlıklı olur.
 
                                            &
 
Bakalım kimler ne demiş
Tarımı ihmal eden ülkeler, intihar ediyor demektir.
Gelişmiş ülkelerin semalarında, ne kadar uçağın uçtuğu değil, ne kadar ARI’NIN uçtuğu önemlidir.
Albeet Eınstein
 
&
 
Aklıma takılan soru
En fazla işçinin öldüğü, en fazla kadının öldürüldüğü, en fazla düşünürün, yazarın, çizerin, en fazla gazetecinin hapiste olduğu bir ülke sizce neresidir?
Dilerim en tarafsız ve en gerçek yanıtı alırım.
 
                                       &
Türkiye ne zaman düzelir?
Kısa vadede düzeleceğine dair bir gidişatı  ben göremiyorum.
 
&
 
Ey Halkım;
Surların etrafını,
Tarihi özelliği olan çevreleri
Özetle
Diyarbekir’i
Temiz tutalım.
 
&
 
Kulağa hoş gelen sözler
“İnadına barış, inadına kardeşlik”
 
&
 
Kirveme öğütler
         Ben; vicdanlar susmasın, insanlık ölmesin, cehalet kazanmasın istiyorum.
         Ya sen kirvem?
                                        &
 
Ve yazıma çoğu kez olduğu gibi bir şiirimle son veriyorum.

      KİMSE YALNIZ KALMASIN
 
Türküler dinlerdim
Yalnızlık üzerine yakılmış.
Şiirler okurdum,
Yalnızlıktan söz eden.
Şarkılara kulak verirdim,
Yalnızlık üzerine.
Affedersiniz, gülerdim.
Hiç böyle şey olur mu derdim.
Sen misin bunu diyen.
Al sana hem de en alasını.
Bu felek de çok acımasızmış.
Yani, sadece güldüm, ne olmuş.
Bence yaptığı çok ayıp,
Böyle mi yapılır,
Yapayalnız mı bırakılır.
Demek insan yapayalnız kalırmış;
Hem de koca bir metropolde,
Panayırda,
Sergide,
Fuarda,
İğne atsan yere düşmez bir yerde,
Yalnız olmak nedir bilir misin?
Sizi bilmem ama ben öğrendim.
Yaşadım.
Yalnızlık çok kötü bir şey…
Kimse yalnız kalmasın.
                      Recep Yılmaz
                                                    &
 
Gelelim “Dilimde tüy bitinceye kadar” yazacaklarıma;        
Anzele, büyük bir balıklı göl haline getirilip, turizme kazandırılsın.
Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi MÜZEYE dönüştürülsün.
Daha da önemlisi,
Ve sevgili meslektaşlarım, dernek yöneticileri, STK Yöneticileri; Zerzevan Kalesi, Çayönü, Mitras Tapınağı, Kortik Tepe, Hilar Mağaralarını ve Bırkleyn Mağaralarını koruyalım, tanıtalım.
İyi bir hafta geçirmeniz dileğiyle. 
Dostça kalın.