Günaydın Türkiye.

Günaydın sevgili Okurlarım.

Çoğu kez duygu ve düşüncelerimi satırlarda anlatırken zorlanırım. Sevmeyi, aşkı, kızmayı, ilenmeyi, isyan etmeyi, diklenmeyi… Dizelerde anlatmak daha çok hoşuma gidiyor. Anlatımda müzikalitenin olmasını istiyorum. Sözler kulağa hoş gelmeli, diyorum. Okuyucu çöl sıcağında susamış bir bedevinin bir bardak suyu içtiği gibi yazılanları okumalı. Ama okurken de dizelerin içinde ‘’Aha işte ben buradayım.’’ diyebilmeli. Ve ve daha önemlisi üç yazımdan birisi mutlaka Diyarbekır’imi anlatmalı.  Öyle istiyorum.  Çünkü Diyarbekir, 66 yıldır; yüreğimde, beynimde, tek aşkım tek sevdamdır.

      Aşağıdaki şiirim de yaşları kırkın altında olanlara, Diyarbekir’imin dünkü yaşam biçiminden enstantaneler vermek istedim.

      Okuyalım.

ELE BİLESEN

Diyarbekir'im

Sevdam benim

Şimdiye kédér héç kimse

Senden şikayet etti mi bilmiyem

Ama ben şikayet ediyem.

Anam beni fırına gönderidi

Başımda xamur teşti

Boynum ağridi

Her hafta boxçayı

Hamama götüridım.

Belim ağridi

Hele çixariya gidecaği günler

Çigerim yanidi

Bir elimde bakır semaver

Bir elimde kömür torbasi

Belimde bağli kilimlerle

Şemsiler kayalığına tırmanacaxsan

Şex Muhammet Düzlüğünden

Su getirecaxsan

Semaveri de sen yakacaxsan

Sonra fırsat bulursan

Dava'na bir göz atacaxsan

O kalabalıxta

Ya görisen, ya görmisen

Ma bu Allaha hek revadır

Şimdi söyle

Senden nasıl şikayet etmeyeyim

Söyle Allahın seveyim

Yox ha

Sakın gönül koyma baan

Henek ediyem saan.

İmanıma

Ben İstanbul'da yaşiyam ama

Yüreğim sende ati

Ben İstanbul'da güliyem ama

Çigerim senle yani

Ben senin sevdalınam

Bunu da ele bilesen hani.

      Bu şiirde ozan kendini anlatıyor sanmayın sakın. Kırk yaşın üstündeysen sensin. Eli öpülesiye analarımızdır, babalarımızdır. Ben yaşta ağabey ve ablalarınızdır. Anlattıklarım tüm canlılığıyla bizim yerel dilimiz ve kültürümüzdür. Fırın kültürümüz, hamam kültürümüz, piknik kültürümüzdür. Yani yaşam biçimimizdi.

      Heyhat o günlerden bu günlere ne kaldı ki zaten…

      Bunları niye yazıyorum diyeceksiniz. Niye mi yazıyorum.

      Unutmayın, unutturmayın. Bilmiyorsanız ya da unuttuysanız, anımsayın,  öğrenin ki çocuklarınıza anlatıp, öğretesiniz.

      Diyarbakır,  baki kalsın beyinlerde, hoş bir seda olsun kulaklarda…

                                                     &

 

Bir söz de benden

Sayın Valim,

Barışın şehri Diyarbekir’in

tarihi köşklerine bir el atın.

Sahip çıkın.

 

&

 

Kirveme öğütler

Kirvem, kıymetinin bilinmediği yerde, kalma.

Ziyan olursun.

 

&

 

Gelelim “Dilimde tüy bitinceye kadar” yazacaklarıma;        

Geleceğimizi çalmayın.

Anzele, büyük bir balıklı göl haline getirilip, turizme kazandırılsın.

Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi MÜZEYE dönüştürülsün.

Sur içi DÜNYANIN EN BÜYÜK AÇIK HAVA MÜZESİ haline getirilsin.

Şehrin eski adlarından biri, SUR İÇİNE VERİLSİN.

Eski stadyumun yeri ŞEHRİN, ÖZGÜRLÜK MEYDANI olsun.

Daha da önemlisi,

Sur içinde, yakılıp yıkılan bölgelerde evler, aslına uygun ve Diyarbekir evlerinin aynısı/tıpkısı bir biçimde yapılsın.

Ve sevgili meslektaşlarım, dernek yöneticileri, STK Yöneticileri; Zerzevan Kalesi, Çayönü, Mitras Tapınağı, Kortik Tepe, Hilar Mağaralarını ve Bırkleyn Mağaralarını koruyalım, tanıtalım, gün yüzüne çıkaranları sahiplenelim.

 

İyi bir hafta geçirmeniz dileğiyle.  

Dostça kalın.