Diyarbakır’da aracınız varsa tehlikedesiniz. Aracınız yoksa da tehlikedesiniz.

Aracınız varsa niye tehlikedesiniz? Çıkın Diyarbakır’da bir tur atın alın size cevap.
2 milyona yaklaşmakta olan bir kent düşünün. Çekinmeyin düşünün.
Sonra kentin gün geçtikçe geliştiğini, yerli ve yabancı turiste ev sahipliği yaptığını, renkli alışveriş merkezlerinin açıldığını, kent ekonomisinin hissedilir derecede dönüşüme tabi olduğunu da düşünün. Çekinmeyin düşünün.
Genç nüfusun yoğunlaştığını, üniversitelerde okuyan öğrenci sayısının her geçen gün arttığını, insanın bakarken bile içinin geçtiği güzel site ve plazaların yapıldığını, yeni yerleşim birimlerinde geniş ve ferah yolların açıldığını düşünün. Çekinmeyin düşünün. 
Bunca ve daha da ekleyebileceğim güzellikler karşısında ilk söylenecek sözlerin başında ,’Bu kentte yaşanılır’ olur. Doğru ama işte Diyarbakır’da bu güzellikleri yaşamaya kalkıştığınız an, ayağınız ya da tekeriniz sendeleyebiliyor.
Bu canım kentimizin yolları ‘Allah’a emanet’.
Ara sokaklardan bahsetmiyorum. Oralar zaten kaderlerine teslim olmuş vaziyetteler. Dar, kirli ve ancak iş makinelerinin geçebileceği nitelikte. Caddelerden de bahsetmiyorum. Gereksiz orta refüjler, refüjler arasındaki matematiksel çarpıklıklar. Ben ana arterlerden bahsediyorum. Kentte yaşayan yahut kentimizden geçen hemen herkesin bir şekilde muhakkak yolunun geçtiği ana arterler.
Sanki yollar, özellikle ve bir usta tarafından ‘çukurlar, kırılmalar, çatlaklıklar’ çizilmiş gibi. Aracınızla geçiyorsanız zikzaklar çizmek durumunda kalabiliyorsunuz. Yayan geçiyorsanız o yollardan, ‘geçmeyin’.
Kimin yetkili olduğuyla ilgilenecek bir yazı değil bu. Bu bir imdat çığlığı olarak algılanmalı. Yerel yönetimler mi, karayolları mı, kanarya severler derneği mi kim ilgileniyor bilmiyorum. Ama lütfen biri ilgilensin ve bu, kentimize yakışmayan yollara bir an önce ve süreklilik arz eden bir şekilde müdahale(ler) yapılsın.
Sonra, ‘can ve mal kayıpları’ konusundaki haberlerle meşgul olmayalım.
Yazıktır.