Hafta sonu şehirde DİTAM’ın (Dicle Toplumsal Araştırmalar Merkezi Derneği) ‘Tigris Diyalogları’ başlığı altındaki dizi etkinliklerinden biri daha yapıldı.

Başlık sıcak gündemle ilgiliydi. Gerçi gündemin ‘ateş topu’ gibi ortalığı sarıp sarmalamasından önce etkinliğin programlandığı ifade edilse de gündemle örtüşerek daha ilgi çekici bir hâl almıştı program. Nitekim Ticaret Sanayi Odasının meclis salonu kafi gelmemiş ek koltuklar taşınmıştı salona…

İki oturumda moderatörler hariç yedi konuşmacıyı onlarca soru-cevabı dinledik. Genel bir ifade kullanacak olursak salonun ve katılımcıların ruh halinin okuması şuydu; “Temkini elden bırakmayan iyimserlik ruh hâli”. Belki de olması gereken buydu.

Nitekim Reha Ruhavioğlu, son dakika haberi olarak Devlet Bahçeli’nin Selahattin Demirtaş’a telefon açıp hâl hatır sorduğunu dile getirmesi de salonda gülücüklü kısmen de şaşkın bir rüzgarın esmesine yol açmış oldu.

Birkaç spot vermem sanırım iyi olacak etkinliğe dair;

Hemen programın başında henüz sabah Erbil’de Rûdaw’ın düzenlediği üç günlük konferanslar dizisinden dönen Cengiz Çandar’ın ilk intibaının “Kürtlerin bir tür yetim-öksüz kalma hâli”ni ifade ederek, yine program konuşmacılarından Sezgin Tanrıkulu’nun kendisine ifade ettiği “Diyarbakır halkı umut ihtimalini sever” sözünü dillendirmesi ilgi odağı oldu.

Mümtazer Türköne; Öcalan’ın mektubunun “rafine bir metin” olduğundan söz ederek metinde “Türklerin ve Kürtlerin ‘kader birliği’ var” dedi.

Mesut Yeğen; Halihazırda konuşulan bütün mevzuun “Barış için, barış değil! Beka için, barış” olduğunun altını çizdi. Metnin, devletin ihtiyaçlarına cevabi bir metin olduğunu vurguladı.

Mehmet Emin Ekmen; “Her şeyi bir yana bırakalım! Gençlerin artık ölmeyecek, yaşayacak olması” gerçekliğinin altını çizerek Sırrı Süreyya Önder’le Devlet Bahçeli arasındaki bir diyaloğu anlattı.

Bahçeli o meşhur ‘umut hakkı’ndan söz ettiği konuşması sonrası Sırrı’ya “nasıl buldun” diye sorar. Sırrı cevaben; “nasıl bulayım ki, siz arşı ala’ya çıkardınız, biz bunu nasıl yere indirek ki!” der.

Belki de manidar sözü Reha Ruhavioğlu ifade etmiş oldu; “Bahçeli keyifli, Erdoğan dengeli, CHP karmaşık-kaygılı.”

Bundan tam üç yıl önce 2022’nin ocak sonunda İstanbul’da bir kültürel sanatsal festivale konuktum. Etkinlik sonrası şiddetli kar yağışı nedeniyle uçak seferleri iptal olunca dostum Gürbüz Çapan otelinde konuk etmişti beni. Gürbüz Karslı, akşam BirGün’cü arkadaşlarına kaz davetinde bulunduğunu ifade ederek beni de davet etti. “BirGün’cülerle aram iyi değil, gelmeyeyim” desem de! Israrı sonucu katıldım. Yemek sonrası kahve içerken bir yıl sonraki genel seçimlerde “Kürt siyasetinin tavrı ne olur” sorusunu bölgede yaşayan biri olarak merakla sordular bana. O günlerde de AK PARTİ üzerinden Kürt siyaseti ile olası bir ilişkilenme kamuoyunda konuşuluyordu. Valla kimse kusura bakmasın Kürtler artık sizin o 12 Eylül öncesi sol abilik modunuzdaki Kürt değil! Orta yerde dile dolanan ve adına ‘Kürt Sorunu’ denilen meselenin hal yoluna girmesi için Kürtler ilkeli ve ahlaki her ilişkiye girer, girmeli dedim. Hatta keşke MHP de işin içine girse dedim. Çok bozuldular. “Kürt kamuoyunda bunlar konuşuluyor mu?” diye de sordular. Elbette deyip, onları o şaşkın halleriyle bırakıp odama çıktım.

E, bugün geldiğimiz nokta bu. O sebeple Türk(iye) Solunun bu gidişata ne dediğini nasıl baktığını da konuşmacılara sordum. “Ümit Özdağ’dan daha kötü bakanlar olduğu gibi, sessiz sakin ve destekler görüntü verenler de var” cevabını aldım.

Bir sorum da Legal Kürt siyasetinin süreci nasıl sürdürebileceği sorusuydu. Aslında cevabını çok iyi bildiğim soruma da kısmen cevap almış oldum. Çünkü biliyor(d)um ve tanığıy(d)ım. 2023 milletvekili genel seçimleri ve 2024 yerel seçimleri Kürt siyaseti açısından hayli sorunlu ve tartışmalı bir seçim süreci yaşatmıştı halka. Maalesef ‘temsili iradesi hayli düşük profilli’ bir legal siyasi yapıyla yürüyor sürece Kürt halkı. Umarım kervan yolda düzülür.

İyisi mi Cengiz Çandar’ın Abdullah Öcalan’ın mektubu için “devrimci bir durum” yakıştırması ve “yeneni yenileni olmayan bir bitiriş” ifadesi ile! Mesut Yeğen’in “Görünenden çok daha ciddi bir iş yürüyor…” sözüyle bağlayayım yazıyı…