Malumu aliniz bizler gibi kadim şehirlilerin gelip gideni çok olur. Merak ederler ve hikâyelerin aslını evveliyatını asli sahiplerinin dilinden duymak ve görmek anlamak tanımak isterler.
Şeyhmus Diken
Malumu aliniz bizler gibi kadim şehirlilerin gelip gideni çok olur. Merak ederler ve hikâyelerin aslını evveliyatını asli sahiplerinin dilinden duymak ve görmek anlamak tanımak isterler. Yine öyle oldu. Dostlarla şehri dolaşıyoruz. Eskiden eski kentin her bir dar küçeli (sokaklı) yollarını yürürken! Şimdilerde hayli az kalan surlu şehrin batı yakasındaki Melikahmet caddesinden Behrampaşa Camii sokağına sapıyoruz. Kapısında Mala Dengbêjan -Dengbêj Evi yazan kapıdan giriyoruz içeri ve daha sokaktan duyulan uzak ses avluyla birlikte güçleniyor ve oturuyoruz divana ve dinliyoruz sadece çıplak insan sesini.
Dengbêjlik yazı ile alakalı bir “iş” değil. Hafıza ve gelenek işi. Bu sebeple Kürtlerde dengbêjliğin çok özel bir yeri var. Tarihte yaşanmış önemli bir olay, ya da tarihe mal olmuş önemli bir kişilik Dengbêj kılamıyla çağlar boyu ve her defasında bir başka sesle yeniden yorumlanarak çağlar sonrasına aynı tazeliğiyle akıp gelebiliyor.
Dengbêj evinde kılam söyleyen dengbeji dinlerken hafızam beni yıllar evvel yitirdiğimiz hayli ünlü bir dengbêji anımsamama vesile oldu.
Mahmut Kızıl, şimdilerde Diyarbekir’in Hazro ilçesine bağlı Kürtçe adı Bolşe olan köyünden. (Eskiden Silvan’a bağlı imiş). Hayatı dengbêjlikle geçmiş. Yaşamını sürdürmek için at sırtında gezici sağlık memurluğu yapmış olmasına rağmen; onu tanıyanlar “Dengbêj Mahmut Kızıl” olarak bilmişler her daim.
Kürtlüğün kimlik anlamında itiraf ve ifadesinin çok zor ve zahmetli ezaya cefaya sebep olduğu 1960’lı yıllarda ilk Kürtçe plağını yapmış; tarih 1965 ve bilinen Türkiye’de yapılmış ilk Kürtçe plak “cembelîyê min lorî” adıyla. Lorî için kendisiyle yapılan bir röportajda der ki; “Her insan anasından doğduktan sonra lorî ünlemesiyle tanışır. Ve mezara kadar o ünleme insana eşlik eder. Onun için ilk plak olarak lori’yi yaptım.”
Sonra o yılların Diyarbekir, Silvanlı sağlık bakanı Doktor Yusuf Azizoğlu üzerine “Lidero” Kürtçe plağını yapmış. Ve 1974 yılına kadar peşpeşe epeyce kürtçe plakları sıralamış (50 civarında) bir Kürt ses sanatçısı, Dengbêji Mahmut Kızıl...
Ne olmuşsa olmuş, 1974 yılında nedenini açıklamadan tam 25 yıl elini eteğini çekmiş dengbêjlik dünyasından. Belki iyi de etmiş. Zaten anılan yıllarda artık dengbêjlik teknolojiye yenik düşmüş. Sesleri kesilir olmuş. Malum eski devranlarda her ünlü aşiret reisinin namdar bir dengbêji olduğu ve bunun varsıllık ölçütü olduğu zamanlardan artık iltifat görülmeyen tuhaf zamanlara düşülen bir hâl deyin buna!
1999 yılından sonra Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi bünyesinde kurulan suriçindeki Mala Dengbêjan’da (Dengbêj Evi) yeniden Mahmut Kızıl icra-i sanat etmeye başlamıştı.
Mahmut Kızıl benim için amca, baba dostu bir güzel adam, bir güzel sesti. Hikâyenin bizzat kendisi, kahramanın yaptığı işlerle de yine bizzat kendisi ne denli topluma mal olursa olsun; güçlü bir sesle nefes olduğunda hikâye ve insan sonraya kalabiliyor.
İşte, benim için Dengbêj Mahmut Kızıl insanı ve hikâyeyi “modern” ve “tuhaf” zamanlara taşıyan bir adamdı.
Şalvarı, omzunda kefyesi ve yüzünde Ahmed Arif’inki gibi şark çıbanı izi, kırlaşmış bıyıkları ve de soyadı gibi kızıla çalan yüz (ten) rengi ile suriçinde her karşılaşmamızda ‘şimdi ses olup bir şeyler diyecek’ diye içimden geçirir. Ayıp olmasa sokak ortasında kılamını söylemesini isteyeceklerimdendi Apê Mehmud…
İşte bu ruh haliyle Dengbêj evinde Hesenê Şilbê’nin sesinden kilamını dinlerken altı yıl önce yine bir şubat gününde yitirdiğimiz Mahmud Kızıl’ı hatırladım. Birer birer sahneden çekiliyorlar sesin neferleri. Tıpkı Seyidxanê Boyaxçî gibi, Dengêj Evi eksiliyor ustalarından, Mehmûd Abê’siz ve diğerlersiz…