Son yılların en önemli grevlerinin üçüncüsü 6 Ocak Pazartesi günü başladı. Ve bu satırların yazıldığı anda devam ediyordu.

Sağlık Bakanlığı’nın 30.10. 2024 tarih ve 32707 sayı ile Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe konan “Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliği”ne, TTB başta olmak üzere sağlık iş kolundaki sendikalar, dernekler, meslek odaları, bu bir “Eziyet yönetmeliğidir” dediler. Ve haklı olarak karşı çıktılar (Karşı çıkma ve alternatif taleplerle ilgili açıklamalarda mevcuttur. Burada tekrar etmeyeceğiz.) 
1.Basamak sağlık hizmetlerinde 3-5 Kasım ve 2-6 Aralık 2024 tarihlerinde, aile hekimi, hemşire, ATT, tıbbi sekreter ve hizmet veren diğer sağlık emekçileri başarılı bir şekilde işi durdurdular. 

Geçen hafta grevin kısa tarihi ve yasal dayanaklarını hatırlatmıştık. 6 Ocak’ta başlayacak grevle ilgili uyarılarda bulunmuştuk.
Kısaca hatırlatırsak, adı geçen bu grevler, yasal olarak bir sendikal hak temelinde gerçekleşti. 4688 sayılı kanunda ki adı ile ‘kamu görevlileri sendikalarının’ gerçekleştirdiği grevlerin bir sendikal hak olduğuna dair Anayasa Mahkemesi kararları var. (Bu satırların yazarı dahil, geçmişte grevden dolayı ceza alan birçok sendika üyesi aile hekimi için Anayasa Mahkemesi, sendika üyeler lehine ‘grev adı ile yapılan iş bırakma bir sendikal haktır’ şeklinde karar vererek, hem cezaları iptal etti ve hem de devleti manevi tazminata mahkum etti.) 
Yine memur sendikaları grevlerinin ‘fiili meşru sendikal hak alma’ mücadelesinin bir kazanımı olduğunu da, bu eksende TTB g(ö)revlerini de tarihsel gerekçeleriyle hatırlatmıştık. 

3- 5 Kasım ve 2-6 Aralık grevleri bu gerçeklik altında başarılı geçti. Hükümet her 2 grevde kayda değer bir baskı gerçekleştirmedi. Ancak greve neden olan yönetmeliği geri çekmedi. Sadece devletin 1000 ASM binasını yapacağını açıkladı. (Bu talep grev talepleri arasında yer alıyordu.)

Bununla birlikte hükümet grevlerle ilgili Danıştay’ın aldığı başka bir karar doğrultusunda grev karşıtı önemli bir adım attı. 
Danıştay daha önce verdiği bir kararla ‘işe gitmemeyi’ grev olarak görmemişti.  Bu yönetmelik doğrultusunda grevden hiç bahsetmeyerek çalışma esasına göre ödeme yapılır diye, çalışılmayan grev günleri için maaşlarda kesintiye gitti. 

Geçen haftaki yazıda da hatırlatmıştık. Tarihsel olarak bugüne kadar işçi sınıfı grevi işyerinde gerçekleştirir. Ortalama yüzlerce işçinin çalıştığı fabrikalarda işçiler iş yerinde kontak kapatarak işi durdurur. Sağlık iş kolunda hastanelerde, sağlık merkezlerinde işi bırakılır. Grev işyerinde açıklamalarla, halaylarla devam eder. 

ASM’ler ve onlara bağlı AHB’ler ortalama 10 kişinin altında çalışılan, çoğu varoş ve kırsal kesimde bulunan izole küçük birimlerdir. Dolayısı ile fabrikalar ve hastaneler gibi iş yerinde kalma imkanı zorlaşıyor. Biri 3 diğeri 5 gün süren grevlerde, hekime şiddetin olağanlaştığı bir dönemde ASM çalışanları, ASM’yi tamamen kapatarak grevi gerçekleştirdiler. (Burada değişen sınıf gerçekliklerini de hatırlatalım. Artık devasa fabrikalar yerine küçük ölçekli hatta uzakta çalışma yöntemleri bile var. Bu anlamda grev şeklinin değişmesi de doğaldır. Önemli olan üretimden gelen gücün doğru ve etkin kullanılmasıdır.)  

Sağlık Bakanlığı maaşlarda kesintiye gidince bu defa işyerine gidip, imza atıp greve gitme tartışması başladı. 
8 Ocak ta 2. ve 3. basamakta da grev kararı bu tartışmadan olumsuz etkilenmiş görülüyor. Bugüne kadar 2. ve 3. basamaklarda sağlık emekçileri işyerine giderek grevi gerçekleştiriyorlardı. 
Grevin şekliyle ilgili bu ikircikli tutum, ağırlıklı olarak da hekim sendikalarının açtığı tartışma sonucu ortaya çıkan bu çelişkili tutum 6- 8 Ocak grevlerini olumsuz etkiliyor. 

Bu çelişkiyi fırsat bilen sağlık bakanlığı grevin yüzde doksanlar üzerinde seyrettiği illerden biri olan Diyarbakır da grup düşürme hareketi başlattı. Grev günlerinde hızlı bir şekilde ve yasal süreç işletilmeden A sınıfı ASM’ler, C sınıfına düşürülüyor propagandası yapıldı. (ASM’ler de bu sınıf ayrımının niye olduğu, neden bir hizmet farkı yaratıldığı sistemin ticarileştirilmesiyle alakalıdır. Zaten grevlerin de asıl gerçekleşme nedeni de asıl olarak 1. Basamakta sağlıkta ticarileşmeyin karşı olmasıdır.)

Greve neden bu durum kısmen grev kırıcılığına yol açıyor diyebiliriz. Neo liberal kapitalist toplumda hekimler bir kez daha, sağlık alanında kapitalist dayatmalardan etkileniyorlar. Meselenin aslında bir sistem meselesi olduğunu da fark ediyorlar. 
Ancak hala ekonomik çıkar ile mesleki saygınlığa ve toplumun sağlık hakkına tercih etme ikilemi arasında kalıyorlar.   
Grev buna rağmen devam etse de Aile Hekimleri işletmeci ve ekonomi kıskacında kaldığı sürece mücadelenin sonuç alıcı olması uzayacaktır. 

Bu dönemlerde TTB İşçi Sağlığı Kolu da 2025 yılı asgari ücret tarifesiyle ilgili TTB Merkez Konseyi’ne bir taslak sundu. Bu taslakta işyeri hekimleri için ‘saatlik ücret kararı’ dikkat çekiyordu. Yıllardır işverenler TTB’nin işyeri hekimleri için hazırladığı asgari ücret tarifesinden rahatsızlık duyuyorlardı. Saatlik çalışma işverenlerinin istediği esnek çalışmaya uygun düşüyor. Ayrıca işverene işçiden iş sağlığı hakkını da kısıtlama imkanı veriyor. Çünkü işveren tam gün hekim bulundurmak yerine kısmi, yani saatli hekim çalıştıracak. (Esasen pratikte de dayatılan buydu.) 

Bu kararı alan hekimler ‘taban istiyor ve saha gerçekliği’ açıklamasına sığındılar. Yine bu kararı alanların ideolojik olarak katı bir sınıf mücadelesini ve  kamucu ya da toplumcu sağlık hizmetini savunduklarını hatırlatalım. 
Kanımca bu kararın ve ikircikli tutumun altında yatan en büyük neden, 6- 8 Ocak grevinde olduğu gibi ekonomik çıkarın, kapitalist gerçekliğin mesleki saygınlık ve kamu sağlığı ilkesine sahada üstün gelmesidir. 
3 Ocakta Dicle Üniversitesi Rektör Yardımcısı ile MDÖ’nün (Mesai Dışı Ödemeler) mesai saatleri içinde yapılması ve bunun sonucu ortaya çıkan olumsuz sonuçlarla ilgili bir görüşmemiz oldu. (Bu köşeyi takip edenler bu mesele ile ilgili ne düşündüğümüzü ve ne yaptığımızı takip etmişlerdir.)

Bu görüşmede rektör yardımcısının vurgu yaptığı, Türkiye’nin genelinde, büyük kentlerde, büyük üniversitelerde, öğretim görevlilerinin, muhalif ya da hükümet yanlısı ayrımı olmadan bu yöntemin içinde olduğu gerçekliğidir.  
Öğretim görevlilerinin maaşlarının düşük olması, yüksek enflasyon ve kapitalist gerçekler hekimleri mesleki ihlal anlamında eşitleyebiliyor.  
Aile hekimlerine yapılan kesintileri, saatlik iş yeri hekimi çalışma kabulü, MDÖ ihlaline ortak olmanın genel özeliği, ekonomik çıkarın, hekimlik mesleğine her geçen gün biraz daha zarar verdiğidir. 

Ve aslında onları daha da yoksullaştırdığı gerçeğidir. Çünkü ekonomik çıkar diye sisteme teslim olmak, zamanla daha fazla yoksullaşmayı getiriyor.  Hekimlerin geçinmek için daha çok iş yapmasını gerektiriyor. Daha çok çalışma daha fazla mesleki erozyona yol açıyor.
Şiddetle daha fazla karşılaşıyor.

Yine emekliyken ucuz iş gücü olarak çalışma zorunluluğunu gerektiriyor. 
Çare 3-5 Kasım ve 2- 6 Aralık grevleri gibi kararlı olmak, kapitalist gerekçeleri reddetmek, dayanışmacı ve birleştirici mücadelede ısrar etmektir. 
Bir kez daha greve ve bir kez daha grevci emekçiye selam ediyoruz.