Yenidoğan servislerinde ortaya çıkartılan çetelerle ilgili yargı süreci devam ediyor. 13 Ocak 2025 tarihinde yargılanmalar yeniden başlayacak.
TTB ve Tabip Odaları yargılanmanın genişletilmesini, dönemin sorumlu yöneticileri ve hastane sahibi bakanlarında dahil olmasını talep ediyordu. Bu olmayınca TTB ve Tabip Odaları geçen ki duruşmalar davaya müdahil olmak noktasında çekinceli davrandı. Buna neden olarak yargılananların sadece hekim olması olarak gösterildi.
Elbette bu teknik ve hukuki olarak anlaşılır bir gerekçe olabilir. Bugün hükümetin kendi bakan ve üst düzey sorumlu yöneticilerini mahkemeye bu halde taşımalarını, kendi sağlık politikaları açısından zor olacağını biliyoruz.
Ancak kararlı bir mücadele ile bu mümkün olabilir. Davalara müdahil olup, adil bir yargılama ile genişletilmesi talebi ve mevcut sağlık politikalarının mahkum edilmesi en doğru olandır.
Üstelik sağlık üzerinden rant kazanan, sistemle sorunu olmayan çok az sayıdaki hekimi, hekim kimliği altında korumak, meslek saygınlığı ve tıbbi deontoloji ile uyuşmamaktadır. Ve her şeye rağmen ‘iyi hekimlik değerlerine’ sahip çıkan, bedel ödeyen hekimlere de haksızlıktır.
Bu anlamda ‘yenidoğan çetesi davasına’ adil yargılama talebi üzerinden Tabip Odalarının müdahil olması en doğru olandır. Umarım önümüzde ki günlerde yeniden başlayacak yargılanmaya bu çerçevede yaklaşılır.
Yerel basın kuruluşlarına yansıyan haberlerle, Diyarbakır’da da sağlıkta yolsuzluklarla ilgili yeni yargılamaların olduğunu öğrendik. Zaten Dicle Üniversitesi’nde bazı öğretim görevlilerinin adının karıştığı yolsuzluklarla ilgili duyumlar alınıyordu. Yenidoğan çetesi gibi ulusal başına düşmese de yerel basına küçük te olsa haberler düşüyordu.
Elbette sağlıkta ticarileşme, gayrimeşru para kazanma, çeteleşmeler oldukça basına bu tarz haberler düşmeye devam edecektir.
Esasen bir önceki dönemde mesai içine çekilen MDÖ (Mesai Dışı Ödeme) uygulaması, medikalcilerle ilgili etik dışı ilişkiler, hastalardan haksız ve hukuksuzca ekonomik kazanç sağlayanlar hakkında bir soruşturma açılmıştı. Ancak o dönemin rektörlüğü soruşturma izni vermemişti.
Soruşturma gerekçelerinde; mesai saatleri dışında yapılması gereken muayene, tıbbi işlem ve operasyonlar mesai saatleri içinde gerçekleşiyordu.
Öğretim görevlileri ve asistanlar bu işlemler nedeniyle tıp eğitimini aksatıyordu.
Hastalara diğer kamu hastaneleri gibi uzun süreli randevular veriliyordu. Burada farklı olarak öğretim görevlisi fark ücreti ödeyenlere randevuya gerek kalmadan işlem yapılıyordu.
Hastalardan ayrıca halk arasında eskiden beri ‘bıçak parası’ denilen haksız ve usulsüz ödemeler alınıyordu.
Medikalciler ile etik dışı ilişkiler kuruluyordu.
Diyarbakır Tabip Odası bunları yazdı, açıkladı ve söyledi.
Sonuçta mızrak çuvala sığmadı. Ve soruşturma engellemelerine, konuyu kapatmak istemelerine, inkara rağmen soruşturmalar başına düşmeye başladı.
Elbette sağlık üzerinden rant kazananlar yargılanmalıdır. Yargılanmalara TTB ve Tabip Odaları müdahil olup, sağlık politikalarının sonuçlarını hukuk nezdinde mahkum etmelidir. Daha önce soruşturma izni verilmeyen görevliler hakkında soruşturmalar açılmalıdır.
Hem mesleki saygınlığımız ve hem adalet için buna şiddetle ihtiyaç vardır.
Ancak bu da yetmez. Bununla beraber sağlıkta mevcut durumun da devam etmemesi gerekiyor.
Öncelikle sağlıkta ranta, yolsuzluğa ve çeteleşmelere neden olan koşullar ortadan kaldırılmalıdır.
Öğretim görevlisinden asistana, her aşamada hekimlerin mesleki ve sosyal hakları düzeltilmeli, ücretleri ve çalışma koşulları çağdaş yaşama uygun olarak iyileştirilmelidir.
MDÖ uygulamasına son verilmelidir. Yine sağlıkta performans, rekabet sistemine son verilmelidir.
Özetle yeni bir sağlık sayfasının açılması gerekiyor. Sağlık meslek örgütleri bugünkü sisteme alternatif bir sistemin nasıl olacağını birlikte tartışarak karar vermelidir.