Doğayı, insanı ve bütün canlıları var eden onun değerleri ve hakikatleridir. Her bir canlının kendi sesi, rengi ve kültürü vardır. Varlık bilindiği gibi kaba tabirle sadece yemek, içmek, cinsellik, korunma ve barınma değildir. Canlıları ve insanları var eden inançları, inandıkları, değerleri ve yaşadıklarıdır…
Örneğin; Adem yokluktan var olmuş ilk insandır. Adem isminin anlamı yokluk ve onu var eden ise varlığı asla inkar edilemeyen Allah’tır. Allah, 'ol' dedi, Adem’de hemen oluverdi.
Kuran’da yaratılış hikayesi şöyle yazılır:
Allah, melekleri nurdan, cinleri dumandan, ilk insan ve ilk peygamber olan Hz. Adem’i çamurdan yarattı. Hz. İsa ise babasız, ruh üflenerek ol emriyle yaratıldı ve anne rahminden doğdu. Allah, Hz. Adem ve Hz. İsa’yı mucizevi bir şekilde yaratmış.
Hz. Adem’i annesiz ve babasız topraktan yaratan Allah her renkten insanların var olması için farklı yerlerdeki toprakları birbirine harmanlamış. Bir diğer mucizevi doğum da Hz. İsa’nın doğumudur. Melek Hz. Meryem'e üfledi ve Allah ol dedi. Hz. İsa'ya hamile oldu. Hz. İsa'nın çocukken beşikte konuşması da zaten mucizevi bir olay.
Yaratılıştan sonra ise yiyecek arama, bulma, bunun üzerine de denetim sağlama ve zamanla bunları sistem haline getirmesiyle toplumsallaşan insan muazzam bir birikim ve tecrübe edindi. Bahara filizlensin diye ekilen tohumlar etrafında oluşan birliktelikle insan yaşamı anlam kazandı.
Ve evrende yaratılan her madde ve canlının bir rolü, değeri ve yeri vardır. Taş, taş olduğunu bilir. Su, su olduğunun farkındadır akarken. Yaprak ne zaman yeşereceğini bilir ve yeşerdikçe çevresindeki diğer canlılara yayar bu yeşeriş ruhunu. Sararıp dökülürken yine öyledir. İnsan da doğayla ahenk içerisinde kendisini bütün yünleriyle sürdürür. Ve her sürdürüş her bir canlının hikayesini oluşturur. Hikayeleri oluşturan ise doğa üzerindeki canlıların yaşayışlarıdır.