Giderek artan ekonomik kriz, uyuşturucu, şiddet, kadın cinayetleri, yoz yaşam ve mutsuzluk, toplumu süreklileşen bir kaotik durumun içine hapsetmiş.
Sözcükleri birbirinden ayıran ve kısa bir duraklama yapan virgül kadar bile, insanlara nefes aldırtmayan sorunlar çözümsüz kaldıkça, toplumun köküne-özüne de derin darbeler indiriyor.
Birde bu sorunların yanında evrensel değişim baskısını yaşayan toplumlar, büyük bir bocalamanın içinde hakikat ve hakikati olmayan yaşamın arasında gidip geliyor.
Evet, her zaman sürecine göre kaoslar yaşanır. Ve aslında sorunsallıklardan kaynaklı yaşanan kaoslar toplumları yeni evrimlere taşır.
Yani kaos, toplumları yeniler, geliştirir ve büyütür. Ama kendi özünü korumadan ve doğru bir biçimde değişim formu yaşamayan topluluklar geleceğini de doğru ilkeler üzerine kuramaz.
Yazımızın ilk satırlarında da değindiğimiz gibi, hakikat üzerine değişim ve dönüşüm olmadığı taktirde, tecavüzcüsü çok, hırsızı çok, şiddetçisi çok, katili çok, şarlatanı çok bireylerin olduğu bir topluma dönüşürüz.
Kelebek etkisine dönüşen bu kötülükler, bizi bizden, bizi toplumumuzun kodları olan köklerimizden koparır ve dönüşü olmayan karanlıklara sürükleye bilir.
Ama unutulmamalıdır ki, karanlıkların ucunda her zaman aydınlıklar vardır. Bu yüzdendir ki, bu kadar krizler yaşayan bir vatanda, toplumlar olarak umudumuzu kaybetmiyoruz.
Bizi değişime uğratan yeni dünya sistemine karşı, toplumumuza fayda sağlayan güzellikleri alıp, karanlığa itenleri de tarihe gömebiliriz.