Ramazan ayı, sadece oruç tutmakla geçirdiğimiz bir zaman değildir. Aynı zamanda paylaşmanın, dayanışmanın ve birlikteliğin gücünü en derin şekilde hissetmemiz gereken bir aydır.
YUSUF AKSAÇLI
Oruç, sadece bedeni değil, ruhu da arındıran bir deneyimdir. İşte tam bu noktada iftar sofraları, Ramazan'ın anlamını ve ruhunu yaşatmak için önemli bir fırsat sunar. Peki, bu özel sofralara kimleri davet etmeliyiz?
İftar sofralarımızdaki ilk davetlilerimiz, elbette ki aile bireylerimizdir. Ramazan'ın getirdiği huzur ve manevi derinliği, en çok ailemizde buluruz. Birlikte oruç açmak, hem fiziksel olarak, hem de ruhsal olarak birbirimize yakınlaşmamıza vesile olur.
Dostlukların da pekişmesine neden olan bir aydır Ramazan. İftar sofralarımıza dostlarımızı davet etmek, bir arada olmanın, dostlukla geçirilen zamanın kıymetini bilmek, insanın ruhunu besler. Dostlarınızla iftar açmak, size sadece fiziksel değil, manevi bir doygunluk da kazandırır.
Komşuluk ilişkileri, Ramazan'ın özüdür. İslam kültüründe komşular, özellikle de ihtiyacı olan komşular, en çok gözetilmesi gereken kişilerdir. Komşularımızla birlikte iftar yapmak, hem manevi hem de toplumsal dayanışmayı güçlendirir. Eğer komşularımızın ihtiyaçları varsa, soframıza onları davet ederek, bu yardımlaşma duygusunu pekiştirebiliriz.
Yaşlılarımız ve sağlık sorunları olan komşularımız, iftar sofralarında en çok yer verilmesi gereken kişilerin başında gelir. Ramazan, özellikle yaşlılarımızı ve zor durumda olanları hatırlama, onlara değer verme zamanıdır. Onların yalnızlıklarını gidermek, hem onlara moral olur hem de bizlere insan olmanın güzelliklerini hatırlatır. Onları soframızda görmek, sadece onlara değil, bizlere de bir huzur ve rahatlık verir. İftar sofrasına yaşlılarımızı davet etmek, toplumsal sorumluluğumuzu yerine getirmenin en güzel yollarından biridir. Bazen de iftar sofralarımızla yaşlılarımıza da konuk olabilir. Bu da çok kıymetli bir yaklaşım olacaktır.
İftar sofralarımızda davet edeceğimiz insanlar yalnızca ailemiz, dostlarımız ya da yakın çevremizle sınırlı olmamalıdır. Ramazan ayında herkese yer açmak, soframızı paylaşmak, bizi sadece bireysel değil toplumsal olarak da zenginleştirir. Herkesin bir sofrada bir araya geldiği, birbirini tanımadığı insanlarla dahi bir arada olabildiği iftarlar, Ramazan'ın gerçek manasını ortaya koyar. Soframız, sadece yiyeceklerin değil, kalp ve gönül paylaşımlarının da bol olduğu bir alan haline gelir.
Bu etkinliklerimizden bir süredir uzak kaldığımız gerçeği içimizi acıtsa da, bir an önce özümüz olan bu yaklaşımları hayatımızın her alanına katmak için çaba içinde olmalıyız.
Sonuç olarak, iftar sofralarımıza kimleri davet edeceğimiz, bizlerin toplumsal sorumluluğunu ve insanlık değerlerini nasıl yaşadığımızla doğrudan ilgilidir. Ailemizi, dostlarımızı, komşularımızı, ihtiyacı olanları ve yaşlılarımızı soframızda buluşturmak, sadece açlıklarını doyurmak değil, kalpten kalbe bir bağ kurmak demektir. Ramazan'ın bereketini, paylaşarak daha da artırabiliriz.