Kentin varoşlarında sokak derin, uzun, telaşlı ama neşeli akıyor. Ve evlerden, rengarenk, cıvıl cıvıl, boy boy çocuklar da alaca karanlık sokağa akıyor.
Bir elinde çiçekli balon, bir elinde aşı ile ambulans hemşiresi çocukları karşılıyor. Belki birazdan acil bir vaka çıkışı yapılacak. Bu mutluluk gün içinde son bulacak.
Aşı kampanyasında güler yüzlü çocuklardır stresi öteleyen…
Mutluluktur aşısını olup bazen bir balon, bazen bir şeker, bazen bir tebessümle koşarlarken ardında duyulan…
Bu mutluluk ile mecburi hizmet günlerini hatırlıyor. Herkesin sağlıklı kalmasının çabasının verildiği yıllar…
O zamanlar sağlık ocağı var. Sağlık ocağının yeşil brandalı arazi tipte bir cipi var. Yine sağlık ocağına bağlı sağlık evleri var. Orada ebeler sağlık ordusunun en uç akıncıları gibi güven içinde çalışıyor. Kimse ne idarenin ne de köylünün mobbingiyle henüz tanışmamış.
Sağlık ocağının şoförü Emin abi yine cipi hazırlıyor. Eski model cipin birçok sorunu var. Ama çocukların Emin amcası için çözülebilecek sorunlar. Çocukların aşılanmasına hiçbir engel tanımıyor.
Toprak yollarda köy köy, mezra mezra, ev ev dolaşılıyor. Cipin gidemediği yerlere coşkuyla yürünüyor.
Ve tatlı bir yorgunluk ile çocuklar aşılanıyor.
Aslında bir çok mezundaşı gibi sağlık ocağında durup TUS’a çalışmak da var. Ama köylere gidip odun sobasında aşı sonrasının çayını içmek de var. Tabi ki soba etrafında memleket ahvali sohbeti şehirdeki gibi kırıcı ve gölgeli olmuyor.
O hep ikincisini tercih ediyor. Çünkü köylüler mutlu. Ve mutlu olmalarında emeği var. Aslında bunu daha fazla önemseyen son kuşaklardan biri olduğunu da biliyor. Çareyi bedel ödeme pahasına mücadele de buluyor.
Şimdi boğmacadan ölen çocuklar var. Oysa o yıllarda, uzak dağ köylerinde Türkçe bilmeyen bir teyzenin “xwedê ji sosyo razî be, êdî zarokê me ji kûxika reş namirin (Allah sosyo’dan razı olsun çocuklarımız artık boğmacadan ölmüyor)” deyişine takılıyor.
Türkçe bilmeyen kadın ‘sosyo’ derken kimi kastediyor.
Ve ilk olarak bu ‘sosyo’ kim diye merak ediyor. Kendi ve ebelerden hiçbirinin adı ‘sosyo’ değilse, kim bu ‘sosyo’?
Bunu öğrenmek için Tabip Odası’na uğrasa da asıl 12 Eylül öncesi tam gün zamanında da çalışan Emin abiden öğreniyor.
Teyzenin ‘sosyo’ derken ‘sağlık hizmetlerinin sosyalizasyonunu’ anlatmaya çalıştığını anlıyor. Bu kapsamda çalışan sağlık emekçilerinin çabasını anadiliyle anlatıyor.
Ve şimdi yıllar sonra Tabip Odası boğmacadan ölümlerden bahsediyor.
Biliyor ‘sosyo’ artık gelmeyecek. Şimdi o kadını hatırlıyor. Ona utana sıkıla “Xatî dîsa kûxika reş hat (teyze yine boğmaca geldi)” diyesi var.
Burada ne gibi bir sorumluluğu var diye de düşünüyor.
Belki köylere gidilen o yeşil brandalı cipler yok. Ama çok modern araçlar var. Hem yollar da asfaltlanmış. Lüks arazi lastikli araçların rahatça geçtiği yollar var.
Ebelerin kaldığı ‘Sağlık Evlerii’ yerine, denetim dışı zamanlar da kimsenin pek uğramadığı ‘Aile Sağlık Evleri’ var.
Sağlık ocaklarının yerinde cari ödemelerle kamu kurumu niteliğinden uzaklaştırılan ‘Aile Sağlık Merkezleri’ var.
Aşılar için ödüllendirme (performans) ve cezalandırma yöntemleri var.
Ve performans uğruna yapılan kalem aşı gibi cana kasıt durumlar var.
Ama bebekler boğmacadan ölüyor.
Teyzenin ‘sosyo’su artık kağıt yönetmelikler de kaldı.
Bu yüzden aksayan aşılamalar için kampanyalar başladı. Durum idare ediliyorken sağlık ocakları kapatıldı.
Ve gün geldi aşı karşıtlığı başladı. Aşı sahip çıkılmadıkça bebelerden, çocuklardan, gebelerden uzaklaştı.
Bu sıcak günlerde “Kaç bebek öldü?” diye soruyorlar.
“Bir bebek bile ölse bir halk ölüme yatıyordur.”
Sağlık emekçilerinin sendikal zeminde fiili meşru mücadele dönemlerinde kendilerine sıkılan panzer suyu ve gaz bombalarına karşı “Biz çocuklarımıza onurlu bir gelecek bırakacağız , ya siz!” denilen günleri hatırlıyor.
Aşılamayan çocuklar ve boğmaca ölümleri derken TUS yerleşimlerinde çocuk hastalıkları uzmanlığının tercih edilmediğini görüyor.
Çocuklar gelecekte hekimsiz mi kalacak diye tereddüt ediyor. Ve bu tereddüdü kendisine onurlu bir gelecekten geleceksizliğe karşı dur diyelim” diyor.
Önce çocukları kurtaralım. Hiçbir çocuk kızamıktan, boğmacadan, gripten, kabakulaktan, veremden, menenjitten ölmesin diyor.
Ve aşıcılara katılmaya karar veriyor. Belki teyzenin ‘sosyocular’ dediği bugünün utangaç aşıcılardır.
Belki de aşıcıların tez elden yollara düşmesinin zamanıdır…