Son anda sertleşen kuru kışın, son deminde taşınmak gibi bir işle uğraşıyordu.

Belki heyecanlanacağı başka bir şey aramıştı.

Belki de yeni bir mekanda yapabilir miyim diye düşünmüştü.

Taşıyıcılar nedense huzursuzdu. Hepsi hepsi otuz altı kitap paketini taşımak belli ki onlara ağır geliyordu. Ama o kitaplardan yirmi kat ağır mobilya, beyaz eşya ve diğer eşyaları güle oynaya ıslıkla türkü yaka yaka taşıyordu.

Kitap okumayan memleket ahalisi onu taşımayı bile zul sayıyordu. Zaten bu kadar kitap sahibi olmasıyla tesisatçı, marangoz, elektrikçi gibi eve lazım olacak usta ya da çırak düşmanlığını kazanmak çok kolaydı. 

Ama onlara şiddetle ihtiyacı da vardı. Çünkü yeni yaşam alanında sıcak suya, ısınmaya ve beslenmeye ihtiyacı vardı.

Önce taksit farkı nedeniyle peşin aldığı kombi için firma tarafından verilen tesisatçının numarasını aradı. Kombi firması tesisat kurmayı nedense üstlenmiyordu. Memleketin serbest piyasadan anladığı her şeyin ücretlendirildiği enflasyonist bir  sistemde, böyle şeyler normaldir diye takılmadı.

Sonra tesisatçıyla telefonda sıkı bir pazarlığa tutuştu. Soğuk havaların mağduruydu. Bu yüzden o günlerde sıkça hastaneye gidiyordu. Tesisatçı ile yaptığı pazarlığın özel hastanelerde hekimlerle yapamayacağını anladı. Zaten genelde pazarlığı hekim dışı personel yapıyordu. Birçok hekim sağlığa politik bakış nedeniyle para işiyle uğraşmak istemiyordu.

Mesela kamuda herkese eşit ücretsiz sağlık hakkı mücadelesinde ihraç edilen bir hekim için özel sektörde ‘paralı sağlık’ ile muhatap olmak çelişkisi, o kişiye ağır geliyordu.

Ama yaşam birçok doğruyu aşındırıyor ve birçok yanlışa alıştırıyordu. Neticede istemedikleri o para onları bir şekilde buluyordu. Kimisi bütün sınırları aşarak sıkıca pazarlık yapıyordu. Ve onlar başka bir dünyanın hekimleri oluveriyordu. Ve de toplumun hedef tahtasına özenle konuluyordu.

Kombi montajı sonrası eve gelen doğal gazcı ‘kombini dolapla kapatmalısın’ nasihatından sonra, kombiciyi tekrar dolap takımı için aradı. Kombici ona başka birinin telefonunu verdi. Ama ‘kombini dört bine’ yaparız dedi.

Dört bin doğrusu ona fazla geliyordu. Genelde tahsilsiz, alaylı bir ustanın eve gelip iş yapması ortalama bu fiyatlardayken, tahsilli ve mektepli bir hekimin muayene parası da nerdeyse aynıydı. Ama hekimlerin muayene ücreti göze batıyor ve kabul edilemez oluyordu.

İkinci usta telefonda ‘sen diğer ustaya söyleme ben üç bine yaparım’ teklifini kabul etti. Dolapçı geldi, dolabı kurdu ve gitti.

Burada iki mesele vardı. Birincisi ikinci usta gizlice olarak fiyatı bin lira neden indiriyordu?

Mesela hastane acilinde tedavi için giden bir arkadaşına hekim tedaviye ‘dezefin’ adlı antibiyotik iğne yazmıştı. Acilde ki biri “istiyorsan sana ‘iespor’ denen daha ucuz olanı yapayım” dedi.

Burada iki ilaç arasındaki etki meselesi vardı. Ve bu sağlık hakkı ve tıbbi etiğin meselesiydi. Ama tesisatçıları bağlayan bir nizamname ve etik bildiği kadarıyla yoktu.

İkincisi bir hekimin bunu bu kadar açıkça yapamayışıydı. Yani hastane patronunun haberi olmadan bir hekim gizlice işlem ücretini kolay kolay alamazdı.

Çünkü sağlık alanı her şeye rağmen unutulan ahlaki normları hatırlatıyordu.

Evin tüm tesisatı takıldı. Ama fonksiyonlar da takılıverdi. Kombi erken sönüyor, elektrik prizi yetinden çıkıyor, klima ısıtmıyordu. Tüm bunları denetleyecek bir nizamname yoktu.

Kombinin çekmeyişi sonrası yaptığı telefon aramalarında aslında tesisatçıların birbirinden haberdar olduğu gerçeğiyle karşılaştı. Zira tesisatı yerleştiren usta kombiyi dolabını ‘başkası taktı’ diye fazladan servis ücreti talep ediyordu. Diğeri de bilerek yanlış iş yapmıştı.

Bu sahadaki çeteleşmeler kıyameti kopartmıyordu. Memleket ahalisi nerdeyse her gün hayatlarını zehir eden irili ufaklı çetelerle sorunsuz ve uyumlu yaşıyor görünüyordu.

Ama bu çeteleşmenin sağlık alanına girmesiyle kıyametin koparması kaçınılmazdı.

Çünkü ak gömlek kiri öteki renkli gömleklerden daha fazla gösteriyordu.

Tesisatçılarla telefon tartışmalarına ara verip hastaneye iğne yapmaya gitti. Acil önünde toplanan ak gömlekli bir grup toplanmış, belli ki meselelerini tartışıyorlardı. İçlerinden biri

“Şimdi hekimler sağlık hizmeti nasıl alıyor diye sormak lazım. Çünkü hekim sağlığı ücretli alıyor. Tıbbi etik ve deontoloji kalmamış!”

Onları dinleyen vatandaşlardan biri,

“Elbette hekim de herkes gibi para verecek. Bir farkımız olamaz. Ben tesisatçıyım. Tesisatçı bana geldiğinde paramı veriyorum.”

Vatandaş tam da bam teline basmıştı. Dayanamadı araya girdi.

“Hekim işini yapmıyor diye bağırıp çağırıyorsunuz. Ama tesisatçı işini yapmadı diye saldırıya uğramıyor?”

“Onları hekimler gibi bağlayan bir etik meselesi yok. Hekimlerin üzerindeki ak gömleğin diğerlerinde olmayan bir vicdanı var...” dedi ak gömleklilerden biri

İğneyi yaptıktan sonra kendisini tesisatçılarla istemsiz kavgaya hazırlamak için evin yolunu tuttu. Ama gelmeyeceklerdi. Mecburen başka bir arayışa girecekti.

Aklı toplumsal sorumluluklar, denetimler, mesleki ahlaka takılıverirken, paranın ne kadar cazibeli olduğunu bir kez daha fark ediyordu.