Günaydın Türkiye. Günaydın sevgili okurlarım. Ülkemizde sorunlar, istiflenen balyalar gibi biriktirilip hasıraltı yapılıyor. Ya da aşağıda açıklayacağım gibi basit veya basit olmasının yanında hiçbir işe yaramayan çözümlerle günü kurtarmak hedefleniyor. Tabi ki bunlar bekleneni vermiyor.
Günümüz Türkiye'sinde hiçbir sorun için bataklığını kurutmaya yönelik önlemler alınmıyor. Bataklığı kurutmak bir yana, bataklıktan üreyen sivrisinekler, göstermelik sinek kovarlarla öldürülmeye çalışılıyor.
İşte bütün sorun buradan kaynaklanıyor. Sorunu çözmek, bataklığı kurutmaya çalışmakla mümkün olur. Bu iktidarlara zor geldiği için, ya da işlerine gelmediği için o yöne gidilmiyor. Sadece “bak ben sinekleri öldürüyorum” demekle övünürler. Övünüyor çünkü sorunu çözdüğünü sanıyorlar.
Ama bataklık yerli yerinde duruyor.
Küçük bir örnek;
Kadınların Kürdüyle Türküyle,
“Erkek şiddetine, tacize, tecavüze, savaşa ve her türlü kadın hakkı ihlaline direnme günü”
Bu güne niye engel oluyorsunuz?
“Jîn, jiyan, azadi” yani; “kadın, yaşam ve özgürlük” sloganı size neden rahatsız ediyor?
Vay sen misin bu slogan atan; alın gözaltına.
Vallahi çözüm bu değil.
İzin verin insanlar tepkisini dile getirsin ana dilinde birkaç kelime yazsın.
İktidar, erkek iktidarı. Sadece bugüne özgü değil, daha önce de iktidar erkeklerdeydi. Dünyayın ne hale geldiğini hep beraber gördük.
Kadınların yüreği yanıyor; kocasından, nişanlısından, sevgilisinden veya hiçbir bağı olmadıkları nobran erkeklerden dayak yemiş, aşağılanmış derdini dile getirmekten başka bir amacı olmayan bu mağdur kadınların ses yükseltmesinden niye rahatsız oluyorsunuz?
İstanbul Sözleşmesinde olduğu gibi kadınların güvendiği dağlara kar yağdırılıyor.
Nazım Hikmet’in dediği gibi;
“Ve kadınlar
bizim kadınlarımız:
korkunç ve mübarek elleri
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yarimiz
ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen…”
Döndük dolaştık, 21’inci yüzyıla geldik ama Nazım’ın dediği noktanın da gerisine düştük. Kadınlarımız her gün, sanki hiç yaşamamış gibi ölüyor.
İktidar kadınlara şöyle diyor; “öleceksen sessiz öl, slogan atıp beni rahatsız etme”
Bu kadar bağnaz hale gelmiş bir iktidar için sadece kadınların değil, yüreğinde merhamet, sevgi, insanlık olan bütün erkeklerin “Jîn, jiyan, azadi” diye slogan atması gerekir.
Son söz niyetine:
Jîn, jiyan, azadi.
Ya işte böyle…
&
9 yıl oldu, değil mi?
Ne çabuk geçmiş zaman.
En büyük özlemle,
Işıklarda uyu sevgili Tahir… R.Y
&
Bakalım kimler ne demiş
Yaklaşık 2500 yıl öncesinden Platon demiş ki;
"Demokrasinin esas prensibi, halkın egemenliğidir. Ama milletin kendini yönetecekleri iyi seçebilmesi için, yetişkin ve iyi eğitim görmüş olması şarttır.
Eğer bu sağlanamazsa, demokrasi, otokrasiye geçebilir.
Halk övülmeyi sever. Onun için, güzel sözlü demagoglar, kötü de olsa başa geçebilirler. Oy toplamasını bilen herkesin, devleti idare edebileceği zannedilir.
Demokrasi, bir eğitim işidir. Eğitimsiz kitlelerle demokrasiye geçilirse, oligarşi olur. Devam edilirse demagoglar türer.
Demagoglardan da diktatörler çıkar."
Ekleyecek sözüm yok.
…
“Aptallık nedir
Gerçeği bilerek, gerçeği görerek, hala yalanlara inanmak.”
Morgan Freman
&
Kirveme öğütler
Ben; vicdanlar susmasın, insanlık ölmesin, cehalet kazanmasın istiyorum.
Ya sen kirvem?
&
Ve yazıma çoğu kez olduğu gibi bir şiirimle son veriyorum.
KADINLAR
“Bırak elimi,
Kesme dilimi,
Kapatma gözümü.
Ben 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar gününde,
Üç maymunu oynamak istemiyorum.
Bırak kadın Özgür kalsın.
Ki dünya özgür olsun…” R.Y
Bu şiirim tüm kadınlara armağan olsun.
&
Gelelim “Dilimde tüy bitinceye kadar” yazacaklarıma;
Anzele, büyük bir balıklı göl haline getirilip, turizme kazandırılsın.
Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi MÜZEYE dönüştürülsün.
Daha da önemlisi,
Zerzevan Kalesi, Çayönü, Mitras Tapınağı, Kortik Tepe, Hilar Mağaralarını ve Bırkleyn Mağaralarını koruyalım, tanıtalım.
İyi bir hafta geçirmeniz dileğiyle.
Dostça kalın.