Bir süredir muhalefetin elinde olan belediyeler üzerinde iktidarın mali baskısı yürürlükte. Bilindiği gibi kamuda tasarruf genelgesiyle başladı baskı. Ardından bir çoğu eskiden AKP’de olup, CHP’nin kazandığı belediyelere dönük SGK borçları ile devam ettirildi. Tabii bu aşamada DEM’in eline geçen belediyeler de kıskaca alındı.
Bunun temel nedeni elbette açık...
Birincisi alınan en büyük siyasal yenilgiyi içine sindirememek.
Diğeri ise gerek DEM’li, gerek CHP’li belediyelerin halka yönelik sosyal belediyecilik uygulamalarını baltalamak.
Ve tabii ki kendi dönemlerindeki rant belediyeciliğinden kaynaklanan borcu, muhalif belediyelerin üzerine yıkıp, onların ellerini kollarını bağlamak.
Bu konuda geçen günlerde Erdoğan, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı başta olmak üzere tebaasına “Belediyeleri silkeleyin” talimatı verdi.
Silkelemek...
Türkiye siyasetinde tedavüle sokulan yeni bir kavram olarak yerini aldı.
Ancak, Erdoğan bunu söylerken argo anlamıyla mı söyledi bilinmez.
Zira bu sözcüğün argo anlamı pek de sevimli şeyler çağrıştırmıyor.
Hoş argo olmayan anlamı da pek sevimli sayılmaz.
Silkelemek deyimini aratırsanız karşınıza öncelikle borsada keriz silkelemek deyimini buluyorsunuz.
Yani küçük yatırımcıyı kandırıp soyup soğana çevirmek.
Belediyeleri silkelemek de bu anlamda değerlendirilirse, halka gidecek hizmetler için kullanılacak olan bütçelerine el koymak anlamına gelir.
Tabii burada belediyeleri silkelemekten kasıt sadece parasal ise bu böyle.
Ya Erdoğan, belediyeleri yöneten seçilmişleri silkelemekten bahsediyorsa...
İşte o zaman yeni bir kayyım furyası başladı başlıyor diyebiliriz.
Her iki tehdit bakımından Erdoğan’ın silkeleme talimatı, halkı boğmaya yöneliktir.
Belediyeleri silkelemek demek, halkın kaynaklarına el koymaktır.
Kayyım rejimi ise halkın iradesini gasp etmektir.
Ama önünde sonunda bu halk AKP/MHP iktidarını bu ülkeden silkeleyecektir.
Orası kesin.