İbadet, elbette inanan insanlar için olmazsa olmazdır. Hele hele inanç kültürlerinde tarihi arka planı olan mekanlarda ibadet, tam da bu verili duruma dalalet eder. Bu açıdan baktığımızda Şam Emevi Camisi’nin mekânsal anlamlılığı hayli baskındır. İslami politik aktörlerin büyük çoğunluğu Şam Emevi Camisi’nde saf tutup namaz kılmayı geçmiş fetihçi geleneklerinin adeta varlık gösterisi olarak dillendirirler.
Şam Emevi Camisi’ni konuşurken onun yaşdaşı olan Diyarbekir Ulu Camisi’nden de söz etmeli elbette.
Arap fetihçi İslam öncüleri Şam kapısına dayandıklarında tarih M.S. 634 yılıdır. Emevi Camisi olacak olan mekân milattan önce 64 yılında Roma imparatorluğunca Jüpiter’e adanmış bir pagan tapınağı olarak inşa edilmiş. M.S. 391 yılında Roma İmparatoru Theodosius döneminde Aziz Yahya kilisesine dönüştürülmüş ve adı da Aziz Yahya kilisesi olmuş. Aziz Yahya dedikleri de Hz. İsa’yı vaftiz eden ve “Vaftizci Yahya - Yuhanon” olarak bilinen şahsiyettir.
634 yılında kilise, camiye dönüştürülünce Emevi döneminde ciddi bir restorasyon süreci yaşanır. Seksen yıl gibi uzun süren bir çabayla 714 yılında camii olarak cemaatiyle buluşur. Ama bu restorasyon süresince de Kilise ve Sinagog olarak da kullanılır kimi bölümleri. Emevi Camisi’nin bir köşesinde de sekiz asırdır bir Kürt yatar, Selahaddin-i Eyyubî.
Şam Emevi Camisi sonraki muadillerine, kimi İslam coğrafyası mekânlarında da mimari emsal olur. Bunlardan biri var ki “emsal” değil, yaşıttır. Hatta kaderdaştır Emevi Camisi ile.
Öyle ki şehre konuk olarak gelen ve şehri ilk kez görenlere “Bu camii Şam’daki Emevi Camisi’nin yaşdaşıdır, benzeridir” diye anlatır turist rehberleri. Anılan mekân Diyarbekir’in Camii Kebiri, Ulu camiidir.
Ulu Camisi de altı bin yıl evvelinin eski bir pagan tapınağı üzerine kurulu sonradan kiliseye dönüştürülmüş Mar Toma Katedrali’nin Şam’daki mekânın Emevi Camiine dönüştürülmesinden dört yıl sonra M.S. 639’da Arap İslam fetihçilerce camiye dönüştürülen bir mekândır.
Bilinen bir gerçekliktir. Dünyada İslam inancının beş kutsal mekânı-haremi şerifi vardır.
Bunlardan dördünün evveliyatı pagan tapınağı ya da kilisedir. Kiliseden camiye dönüştürülen Şam Emevi Camisi ve Diyarbekir Ulu Camisi ile putperest mekanı olan Mekke’deki Mescid-ül Haram- Kâbe ve İslam’ın ilk kıblesi olarak kabul edilen Mescid-i Aksa Milat Öncesi Süleyman tapınağı üzerine Bizans İmparatoru Justinianos’un yaptırdığı Bazilika’nın camiye dönüştürülmüş hâlidir. Bu beş yapıdan sadece Medine’deki Mescid-ül Nebevi, Hz. peygamber camii olarak inşa edilmiş.
Şam Emevi Camisi ile Diyarbekir Camii Kebir’in çok ortak noktaları vardır. Emevi Camisi’nin taşları Jüpiter tapınağından taşınıp kullanılmış ise, Ulu Camisi’nin en görkemli kuzeydoğu, Doğu ve Batı üç cephesinin tüm sütunları İçkale’deki eski Roma Sarayı’nın yıkıntılarından devşirilerek yapının inşaatında kullanılmıştır.
İki camiinin de dört yöne açılan dört kapısı bulunur. İki camide de İslam’ın dört mezhebi olan Hanifi, Şafii, Maliki ve Hanbelli imamlarının rehberliğinde uzun yıllar cami cemaati namaz kılmıştır.
Tarih boyunca kara yoluyla Kabê’ye Hac için gidenler mutlaka Hac yolu üzerindeki Ulu Camii ve Emevi Camisi’nde namaz kılıp öyle menzile yol almışlar. İnandıkları öyledir ki iki camide namaz kılınmaz ise hacları kabul olmaz(mış). Bu ritüel bugün de konuşulandır. O sebeple Diyarbekir Ulu Camii inanç turizminin olmazsa olmazıdır.
Şam’daki Emevi Camisi için M.S. 714’e kadar camii yanında kilise ve sinagog olarak kullanıldığını söyledik ya! Aynı durum Diyarbeki Ulu Camii için de geçerli. M.S. 639 fethinden sonra yaklaşık yüz yıl kadar camiinin yanında kilise ve sinagog olarak da kullanılır yapı.
Öyle ki bugün bile Ulu Camisi’nde gezinen dikkatli ve meraklı gezginler pagan döneminden kalan bir yaşam taşına, tersine çevrilip musalla taşına dönüştürülmüş bir Roma mezar sandukasına, Hristiyanlık döneminden kalma kilise bezemelerine, sinagog izi Davut yıldızına ve İslam döneminin Sibernetik ustası İsmail Bin Rezzaz Cezerî’ye ait güneş saatini görürler.
Çok daha uzatmak mümkünken muhabbeti burada kesip saadete geleyim.
Eee madem bindörtyüz yıl evvelinin Asr-ı saadet ritüeline gönderme yaparcasına İslam’ın kutsal mekânı Şam Emevi Camisi’nde saf tutup namaza durmak siyaseten bunca önemseniyor!
Ben yine siyaseten bir başka önermede bulunmak isterim elbette. Aslında yazının finalinde meramımın nirengi noktası da budur.
Neden Kürdün siyasal yüzünün dönük olduğu ve kalbi hissiyatının her daim diri olduğu kadim şehrindeki kutsal mekânı Camii Kebir’de namazınızı kılıp sonra da “kardeş” diye ilan ettiğiniz Kürt halkıyla olması gereken Kutsal Barışınızı gerçekleştirmiyorsunuz?
İnanın zor değil! Zor olan ikiyüz yıllık yakın tarih boyunca Kürt düşmanlığı, yok sayıcılığı üzerine kurulu bu ilkel reddiyeci anlayışta ısrardır asıl tuhaf olan.
Gelin bu kadim, kutsal inançlar ve etnik kimlikler zengini şehre; bir namaz vakti Mevlüthan Mustafa Ağabey veya onun rahle-i tedrisinden geçmiş şagirtlerinden biri, vakte uygun makamda ezanını okusun ve sizde namazınızı kılıp işlediğiniz onca günahtan tanrıdan affınızı dileyip mazlum ve mağdur ama mağrur Kürt halkından özür dileyerek barışın.
Hepsi bu kadar işte…