Kürt meselesindeki çözümsüzlükte ısrar, yüz yılı aşkın bir süredir bu ülkenin tüm kaynaklarını heba ediyor.

Sorun öylesine girift falan da değil.
Kürtler, yaşadıkları ve birlikte kurdukları devletten, kendi kimliklerinin tanınmasını ve dillerinin kabul görmesini talep ediyor. 
Ancak katliamları ve faili meçhul cinayetleri ile meşhur devlet, Kürtlerin ana sütü gibi helal haklarını tanımamakta ısrar ediyor. 
Bunun için binlerce faili meçhul cinayet işlendi. Binlerce köy boşaltıldı. İnsanların gözleri önünde yuvaları ateşe verildi. 
Milyonlarca insan topraklarından sürüldü. Yine milyonlarca insan mahkeme kapılarında beraatlerini istedi. 
Yaşanan acılar elbette azımsanamayacak düzeyde. 
Her iki taraftan binlerce genç, onaylayın veya onaylamayın idealleri uğruna hayatlarını bağışladı. 
Sonuçta en az 60 bin can kaybı, yüzbinlerce yaralı ve yürekleri yanmış analar, babalar...
Bir de işin maddi boyutu var tabii. 
Bildiğim kadarıyla hiçbir zaman bu ülkeye maliyeti resmen açıklanmayan Olağanüstü Hal (OHAL) döneminde, güvenlik mekanizmaları için 1 trilyon dolar harcandı. 
Tabii bu sadece OHAL önemi için harcanan. O süreç sonlandırıldıktan sonra güvenlikçi politikalara daha çok hız verildi ve güvenlikçi angajman, sınır dışına taşındı. 
Ben diyeyim 1, siz deyin 2 trilyon dolar da OHAL sonrası dönem için harcandı denilebilir. 
Bu kadar insani maliyet ve bir ülkenin mahvına yol açacak boyutta (ki günümüz tablosunda bunu görmek mümkün) mali külfete rağmen, ülke çözümsüzlükte ısrar etti. 

Sonuç, Türkiye Cumhuriyeti bir Kürt mezarlığına dönüştü. 
Yazının başlığında dedik ki mezarlıkta yatan, kabus görür. İnkarcı Türk aklı, şimdi Kürt kabusu görüyor.
Siz yıllarca inkar ede ede, yok etme politikası sürdüre sürdüre Kürdü görmezden gelirseniz, gün gelir yediğiniz hurmalar sizi tırmalar. 
Bakın bugün Devlet Bahçeli grubunda bana kalırsa bu tabloya sebep olduklarının tevilli bir anlatımını yaptı ve ne kadar acınası bir duruma düştüklerini de bir bakıma açıkladı. 

Bahçeli’nin “MHP her sözünün arkasında. İmralı'yla DEM Grubu arasında yüz yüze temasın gecikmeksizin yapılmasını bekliyor, çağrımızı kararlılıkla tekrarlıyoruz” sözleri, yüz yıllık pişmanlık ifadesidir. 
Kürtlerin ülkeden kopuşunu önlemek için devlet aklı harekete geçmiş, kendi Kürdünü elde tutmanın paniğini yaşamaktadır. 
Peki ama ne karşılığında. 
Halen Kürtlerin hangi talebinin karşılanacağı ile ilgili bir açıklama yok. 
Sadece PKK’nin lağvedilmesini istemek, Kürt sorununun çözülmesi anlamına gelmez. 
Ne vereceğinizi de açıklamalısınız.