Meclisler, var olan ya da olabilecek sorunların çözümünün arandığı ve çözümlerin hayata geçirildiği yerlerdir. Şu sorun şimdilik kalsın, bununla uğraşmaya gerek yok, bu bizi ilgilendirmez gibi yaklaşımlar kabul edilir değildir. Faydası da yoktur.
Bazen bir mahalle meclisi, bazen bir belediye meclisi ya da ülkenin tamamının sözcülerinin olduğu merkezi meclisler olur.
Hiç fark etmez, yurttaşlarından yetki almış tüm organizasyonlar (meclisler) hiçbir soruna ilgisiz kalamaz.
Meclislerde tüm sorunlar masaya yatırılır, gerekirse komisyonlar kurulur, araştırma ve soruşturma önergeleri verilir. Böylelikle sorunların çözümü hızlandırılır ve muhtemel mağduriyetler sonlandırılır.
Bu meclislerde bulunan vekiller, asillerinin sorunlarını masaya yatırmaz ve yetkililer de bunu olduğu gibi gündeme alıp üzerine konuşamazlarsa, sorunlar ya büyür ya da çıkmaza girer. Bu da beraberinde muhtelif kaoslar getirebilir.
Bir insanın anadilinde eğitim görmesi, görsel ve yazılı yayın hakkına sahip olması hiç tartışmasız en olağan durumdur. Bunu hayata geçirdiği için zerrece zarar görmemiş bilakis fazlasıyla faydasını görmüş ülkeler vardır.
Ama bu hakkı bir şekilde öteleseniz bile, hiç ayırım uygulamadan tüm yurttaşlarının sorunlarıyla yüzleşme ve o sorunlarla çözüme dönük uğraşmak, medeni toplumların başat görevlerinden biridir. Hele ki o kurul ve kurumları oluşturanlar o yurttaşlar tarafından seçilmiş ve oluşturulmuşsa, hiç kaçarı olmamalıdır.
Herkesin malumu.
TBMM’de sürekli denk geldiğimiz hiç hoş olmayan bir uygulama var.
Uygulama; Meclis kürsüsünde hatipler Türkçe dışında bir dil kullandığı zaman mikrofonlar kapanıyor.
Oysa Meclis mikrofonları kapanmaz, kapanmamalı. Dilsiz bir ülke düşünebiliyor musunuz?
Dili yok sayılmış, yasaklanmış ve meramını anlatma yolları kapanmış bir ülke olmak hiç de yakışık alır bir durum değildir.
Eskiden TBMM’de hatipler kendi ana dilleri ile bir şeyler konuştuğu zaman “Bilinmeyen bir dil” ibaresi konulurdu tutanaklara. Son zamanlarda bu uygulama değişti sanırım. Artık, o dilin ismi kullanılamaya başlandı tutanaklarda. Bu bile bir kazanım, olumlu bir durum olarak yorumlanabilir ama yetersiz.
Halk müziği sanatçılarının “vaye vaye” ya da “le le” gibi kelimeleri kullandıkları eserleri duyduğumuzda, “Anadilimizde serbestlik” olmuş kadar sevinen bir jenerasyonduk biz.
Aza tamah eden ve de sabırla bekleyen bir coğrafya.
Neyse ki konumuza dönelim;
Herhangi bir konuşma niye susturulur ya da tabiri caiz ise “Biplenir” ki?
Eğer o konuşmada gayri ahlaki bir ifade varsa, şiddet ve suç unsuru teşkil ediyorsa kesilebilir (bu da tartışmaya açık bir durum aslında). Onun dışında bir gurup asilden vekaletini almış kişilerin konuşması kadar doğal bir şey olmaz.
Dayanak ne?
Meclis İç tüzüğü gereği TBMM’de Türkçe’nin dışında bir dilde konuşmak yasaktır.
Oysa TBMM, ülkenin tüm renk ve farklılıklarının vekillerini gönderdikleri en önemli merkez. Hani burada da bu farklılıklara tahammül edilmeyecekse, vay halimize.
Mikrofon kapatma, çok garip ve nahoş bir durum bence. Bu duruma da en çok anadilim Kürtçe maruz kalıyor.
Oysa, Meclis’te ya Kürtçe selamlama, ya Kürtçe bir şiir-atasözü ya da Kürtçe bir kutlama oluyor genelde. Ama uygulama uygulamadır. Meclis iç tüzüğü, Türkçe’nin dışında hiçbir dilin gözünün yaşına bakmıyor adeta.
Oysa Türkiye’de Kürt nüfusunun varlığı ve hatta çokluğu herkesin malumu.
Ama buyruk kesin.
Konuşamazsın, konuşmaya kalkarsan mikrofonun kesilir ve Biipp’lenirsin.
Tüm politik ve sosyal söylemlerden münezzehen, çok utanç verici bir durum bu.
Yıllar içinde TBMM’de kimler konuşmadı ki Türkçe dışında dillerle. 1955 yılından bu yana, Türkiye’yi ziyaret eden birçok yabancı devlet ve hükümet başkanları ‘Türkçe dışında bir dilde’ genel kurula hitap edebilmişlerdir.
İngilizce, Arapça, Almanca hatta Çince ve Japonca bile Meclis’te konuşuldu.
Ama mikrofonlar kapanmadı. Ne kapanması, o insanlar ayakta alkışlandı valla.
Çok garip değil mi sizce de?
Hem çok garip ve hem de “devletler arası protokol gereği” mazereti de kabul görecek bir durum değildir.
Tabi bu durum sadece Kürtçeye yönelik değil. Bir süre önce bir Rize Milletvekili annesine Hemşince hitap ettiği an mikrofonlar sizlere ömür.
Oysa, sadece selamlamadan ibaret bir sözü kesmek muhtemelen 3. Dünya ülkelerinde bile olmayan bir uygulama.
Hiç zor bir şey de değil bunu değiştirmek.
Ama işte, istenmeyince istenmiyor demek.
En günceli ve trajik komiği de DEM Parti Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun geçenlerde konuşmasında yaşandı. “25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü”nde, Gergerlioğlu “Jin Jîyan Azadî” sloganını söyler söylemez mikrofon kapandı. Oysa hepi topu “Kadın, Yaşam, Özgürlük” diyordu sloganda.
Gergerlioğlu’nun Türk, iç tüzük gereği mikrofonu kapatan Meclis Başkan Vekili Bekir Bozdağ’ın ise Kürt oluşu olağanüstü garip bir durum.
Uygulamanın çok ayıp oluşu hemen herkesimin ortak görüşü. Umut ederim ki, Türkiye böylesi bir ayıptan bir an önce kurtulur da rahatlarız.