‘Seçim, kendilerine memuriyet, temsil yetkisi veya bir vekalet verilecek, kanuni şartlara uygun kişilerin, bir kısım veya bütün vatandaşlar tarafından tercih ve tespit edilmesi işlemi. Toplu bir iradenin birden fazla aday arasında tercihte bulunması. Tayin etme, atama işleminin zıddı.’ Vikipedi böyle tarif ediyor. Yani burada asli olan vatandaşın iradesi, başka bir deyişle demokrasi…
Seçimle gelenin seçimle gitmesi kadar doğal ne olabilir ki. Tamam otoriter ve totaliter yönetimlerin hakim olduğu diktatörlerin yönettiği ülkelerde bu olmayabilir. Ama demokrasi ve hukukun işlediği ülkelerde bunun olmaması kadar ayıp bir şey olabilir mi? Tarifde olduğu gibi ‘Toplu bir iradenin birden fazla aday arasından tercihte bulunması’ doğru olan bu değil mi?
Çıkarsınız seçim meydanlarına, anlatırsınız kendinizi halka, sonrasını onlara bırakırsınız. Onlar hanginizi seçer, hanginize görev verirse ülkeyi, kenti veya mahalleyi o yönetir. Halkın iradesiyle o makamlara gelenler yine halkın iradesiyle o makamlardan gitmesini bilmeli.
Bilmeli ki demokrasi, hukuk zarar görmesin,
Bilmeli ki ülkede huzur bozulmasın,
Bilmeli ki ülke karanlığa gömülmesin,
Bilmeli ki ayrımız gayrımız olmasın,
Bilmeli ki komşu komşuya düşman kesilmesin,
Bilmeli ki ülkenin kaynakları boş işlerle çarçur edilmesin,
Seçimi kaybedenler erdem bir şekilde bayrağı devretmeli ki, tarih onları hizmetlerinden dolayı minnetle ansın.
Ama her nedense bizde son yıllarda böyle olmuyor. Seçim sathı mahalline girdiğimiz andan itibaren gerginlikler ve demokrasi dışı olaylar başlıyor. Sanki birileri bir yerlerden düğmeye basıyor ve peş peşe olaylar yaşanıyor. O olayların peşi sıra halkın gündeminin dışına çıkılıyor, halkın sesi duyulmaz oluyor ve ağza alınmayacak üslupla kavga başlıyor.
AK Parti günahıyla sevabıyla 20 yıldır ülkeyi yönetiyor. Her zaman çoğunluk onda oldu. Yani halkın idaresi onu seçti. Fakat 7 Haziran 2015 seçiminde bu değişti. 7 Haziran seçim sonuçlarına göre, hiçbir siyasi parti tek başına iktidar olabilmek için gerekli olan 276 sandalye sayısına ulaşamadı. AK Parti, ilk kez Türkiye Büyük Millet Meclisindeki çoğunluğunu kaybetti. Ancak yüzde 40,9 oy oranı ve 258 sandalye sayısı ile seçimlerden birinci parti olarak çıktı. Bu seçimde HDP yüzde 13.1 oy oranı ile ilk kez hem barajı geçti, hem de MHP’yi geride bırakarak CHP’nin ardından 3’ncü büyük parti oldu.
Tüm bu sonuçlara rağmen bir de baktık 1 Kasım 2015’de seçimin yenilenmesine karar verildi. Ardından neredeyse her gün bir olay, her gün bir bomba patladı. Güneydoğu’daki bazı il ve ilçelerde şehir çatışmaları yaşandı. Bu korku duvarları arasında yenilenen seçimde, AK Parti bu kez yüzde 49,5 oy oranıyla 317 milletvekili çıkardı.
Bir benzerini 2019 İstanbul yerel seçiminde de yaşadık. ‘İstanbul’u kazanan Türkiye’yi kazanır’ diyen Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın korktuğu başına geldi. İstanbul’u CHP’nin adayı Ekrem İmamoğlu 13 bin 739 oy farkı ile kazandı. İmamoğlu mazbatasını aldı ve göreve başladı. Fakat AK Parti'nin seçimde görev alan sandık kurulu başkan ve üyelerinin, kanunun açık hükmüne rağmen kamu görevlisi olmaması nedeniyle seçimin iptali talebiyle yaptığı itirazı görüşen Yüksek Seçim Kurulu, 6 Mayıs 2019'da 4'e karşı 7 oyla İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimini iptal ederek, 23 Haziran’da yenilenmesine karar verdi.
Yenilenen seçimde CHP adayı İmamoğlu, bu kez farkı 806 bine çıkardı. Böylece AK Parti’nin 7 Haziran 2015 genel seçimindeki gibi hesabı tutmadı, ters tepti. Halk iradesi daha fazla oyla tecelli etti. Ama o gün bugündür AK Parti, İstanbul yenilgisini hazmedemedi. Belediyeye kayyum atamak için fırsat kolladı. Çünkü kaynak çok büyüktü.
Birde Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne bakalım. Bu bölgelerde HDP'nin yerel yönetimlerde bariz bir üstünlüğü söz konusu. Ancak yerel seçim tamamlanır tamamlanmaz ilk önce büyükşehir ve şehir belediyelerine kayyum atandı. Zamanla hiçbir HDP'li belediye kalmadı. Hatta öyle iddialar gündeme geldi ki, seçim yapılmadan kayyum atama yazılarının hazır olduğu kamuoyuna yansıdı. Normalde olması gereken, seçilmiş başkanların varsa suçları yasal olarak kesinleşir ve öyle görevden alınmalarıydı. Hadi alındı diyelim, belediye meclisi içinden bir aday başkan seçilirdi. Fakat belediye meclislerinde çoğunluk HDP’de olduğu için, kayyum yöntemi tercih edildi. Böylece belediye kaynaklarının partililere gitmesi sağlandı.
Doğu ve Güneydoğu'da son birkaç seçimdir yaşanan bu. O gün ses çıkarmayan siyasi parti yöneticileri, bugün sıra kendilerine gelince seslerini yükseltmeye başladı. Şimdi bir bakıyorsunuz İYİ Partili, bir bakıyorsunuz Gelecek Partili, bir bakıyorsunuz DEVA Partili, bir bakıyorsunuz CHP’li bir yönetici ya gözaltına alınıyor ya da ceza kesiliyor. Yani sustukça sıra birilerine geliyor.
Üslup ve sertlikten de anlaşılacağı gibi seçime doğru gidiyoruz. Yine acayip işler olmaya başladı. Bu yöntem iyi yöntem değil. Dolayısıyla demokrasiye sıkı sıkıya sarılmalıyız. Sözün özü seçimle gelen, seçimle gitmeli.
Sevgiyle kalın.