Ortadoğu’nun tarihsel özelliği ve toplumsal karakterinden olsa gerek bu coğrafyada yaşayan halkların tarihe olan ilgisi hep diri ve şiddetli olmuştur. Bu nedenle burada siyasal çelişkiler hep derin olmuş, buna dayalı olarak toplumsal çalkantılar uzun süreli bir özellik göstermiştir. Ülkeden ülkeye değişse bile bu gibi özelliklerin günümüz siyasetine etkisi olasılıkla devam etmektedir,.
Bu çerçeveden bakıldığında; halkların kendi temel sorunlarının çözümü için bu bölgede siyasete ilgisi hep canlı olmuştur. Halkın siyasete olan ilgisi aslında vatandaşlık görevinin yerine getirmesiyle başlar. Örneğin hiçbir baskı altında olmadan veya bu noktada kendini baskı altında hissetmeden evinden kalkıp sandığa giderek oy kullanması gibi…
Fakat halkın ideolojik boyutta siyasetin içinde olması, bu bağlamda siyasete angaje olması normal bir durum değildir. Çünkü ideolojik yaklaşımla siyasetin içine girmiş bir halk sorgulama yeteneğini kaybeder ve oy verdiği kişi veya partiye körü körüne bağımlılığı devam eder. Bu nedenle halkın siysete bir nebze uzak durması kendi açısından daha hayra alamettir.
Elbette halkın vatandaşlık görevini yerine getirmesi siyaset kurumunun temellenmesi açısından olumlu bir yaklaşımdır. Halkın sorumluluk duyarak kendini yönetecek olan kişiyi tanıyıp belirlemesi ve bu noktada kararını vermesi siyasete ilgisinin canlı bir örneği olarak saymak gerekir.
Türkiye-Osmanlı tarihini de dikkate alarak- gibi bir ülkede Kurtuluş Savaşının yaşanması ve bunun beraberinde yaşanan toplumsal ve siyasal dönüşüm halkın modern siyasetle tanışmasını sağlamıştır. Bu anlamda halkın çağdaş siyaset yönünde daha fazla politize olduğunu ileri sürmek mümkündür.
Aslında biraz daha tarihten örnek verecek olursak, mesela Tanzimat ve Islahat Fermanlarının ilanı, 1.ci Meşrutiyet ve 2. Meşrutiyet süreçlerinde halkın, batının etkisi olsa bile, daha fazla politik duyarlılıkta bir eşiğe geldiğini söylemek mümkündür.
Modern cumhuriyet dönemine bakılırsa 1921 ve 1924 Anayasalarının oluşum süreçleri, Çok Partili Döneme geçiş, 1960 Askeri darbesi, 1971 Muhtırası, 1980 Askeri Cuntanın yapılmaları ile sonrasında yaşanan Post-Modern darbe girişimleri, 15 Temmuz Darbe Kalkışması ile yaşanan süreçler halkın ne kadar siyasete ilgi gösterdiğinin önemli verileri olarak telakki edebiliriz.
Toplumsal Sorunlar Çözüm Bulmadıkça Siyasete İlgi Azalır
Siyaset her ne kadar toplumu yönetme bilimi ise aslında siyasi ve sosyo-ekonomik sorunlara çözüm bulma sanatıdır da. Bu nedenle halkın siyasetten ve siyasetçiden beklediği kendi sorunlarına çözüm bulmasıdır.
Peki çözüm bulunmazsa ne olur? Şimdi bu sorunun cevabını bulmaya çalışalım.
Halk bir umut besleyerek sandık başına gider ve temsilcisini seçer. Ondan beklediği politik, sosyolojik ve ekonomik sorunlara çözüm bulabilme gayretidir. Halkın seçtiği temsilci bu anlamda sorumluluğunu yerine getirmese veya çabasında yeterli gayret ortaya koymazsa zamanla siyasete ve siyasetçiye küsmeye başlar. Siyasete ve siyasetçiye küsmenin temelinde umutsuzluk ve güvensizlik vardır. Umutsuzluk ve güvensizlik belli bir noktaya geldiği zaman seçtiği partinin, seçtiği temsilcinin biletini sandıkta keser.
Ekonomik Pahalılık Halkı Siyasete Küstürür
Son yıllarda dünyada ve Türkiye’de yaşanan enflasyon, dayanıklı ve dayanıksız tüketim mallarının fiyat artışları, döviz ve akaryakıt fiyatının fahiş oranlarda artması ve buna bir türlü çözüm bulunamaması halkı kendisini yöneten siyaset kurumuna güvenmez bir aşamaya taşımıştır. Halk her ne kadar iç ve dış kuşatmalar olasılığı ve bunun sonucunda yaşanan ülke bekası kaygısı ile mevcut iktidara bir kez daha evet demiş olsa da aslında psikolojik duruma bakıldığı zaman ortada bir umutsuzluk ve güvensizlik de yok değil.
Halk eskisi gibi seçtiği temsilcisine umut besleyerek yaklaşmamakta, coşkulu bir şekilde onu bağrına basmaktan uzak kalmaktadır. Bunun neticesinde seçilen temsilcinin de çözüm gayretlerini yoğunca ortaya koyma/a/dığı dillendirilmektedir. Somut olarak ifade edecek olursak temsilcilerin halkın sorunlarını kulak arkası ettikleri, telefonlara cevap vermedikleri konuşulmaktadır. Bu da siyasette ilginin ve siyasete ilgisini zayıflatmaktadır.
Son yıllarda seçilen temsilcilerin davranışlarına bakıldığı zaman trajik bir durumun yaşandığı gözlemlenmektedir. Halkın için çıkmakta zorluk yaşadıkları görülmektedir. Dar çevrelerde ve nicelik açısından az sayıda diyaloglarla bağlantılarını sürdürmeye çalışmaktadır. Tabiri caizse halka dokunmakta zorluklar yaşamaktadırlar.
Halbuki halkın vekili, halkın içinde olmalıdır; yüreğinde ve beyninde yer almalıdır. Böyle davranan bir temsilci halkın ne düşündüğünü, neler hissettiğini bilir zaten. Bu noktada diyebiliriz ki “Halkın Hizmetkarı” sıfatını kazanır. Seçilen temsilci halka olan hizmetini iki şekilde yerine getirebilir. Birincisi, seçildiği bölgeye kamu kaynaklarının getirilmesini sağlamada rol alması ve bu süreci şeffaf bir şekilde takip etmesi, ikincisi seçmenlerin özel sorunlarının çözüm bulmasında ilgi göstermesi ve çaba içinde olması.
Giderek zayıflayan siyasete ve siyasetçiye ilginin azaldığı bir dönemde çizmeye çalışılan çerçeve kapsamında gerekli hassasiyetlerin gösterilmesi umuduyla…
Saygıyla…