Aslında yazıya “kim doğru söyler” diye başlık atılabilir. “Nereye kadar bu yalanlar” diye de olabilir mesela.
Hangi başlığı atarsak atalım, mutfaktaki yangına da TÜİK’in bu yangını görmezden gelme haline de çare olmayacak gibi.
Türkiye’nin tüm insanlarını, kurumlarını ve hatta yurt dışındaki itibarını bile etkileyen önemeli bir kurumdur TÜİK.
Niye?
Çünkü hesaba, kitaba, ödemeye, ücrete, gelişmişliğe, ucuzluğa ve pahalılığa velhasıl bir ülkede yaprağın kımıldamasına dair her şey TÜİK’in bilgisi ve oluru dahilinde şekillenir.
Ne kadar fakirleştik, yoksa zenginleştik mi?
İşsiz sayımız nedir, enflasyon ne durumdadır?
Mutfakta bir yangın var mı, yoksa dış güçlerin oyunları mı?
Evlilik yaşından, ölüm oranlarına kadar aklınıza gelen her konudaki istatistiki bilgilerin toplanıp ilan edildiği adrestir TÜİK.
TÜİK’in resmi sayfasına girdiğiniz zaman sizi ‘Türkiye’nin bilgi kaynağı’ gibi son derece absürt bir cümle karşılıyor.
Bence “niye absürt” diye sormayın. Hemen hepimiz biliyoruzdur konuyu.
Böylesi önemli ve hatta hayati bir kurumun zerre-i miskal kadar şüpheye yer vermeyecek şekilde bağımsız, tarafsız, uluslararası standartlara uygun, tutarlı, şeffaf ve de bilimsel olması gerekiyor.
Eminim bu konuda TÜİK bir fikir belirtirse, bu saydıklarımın tümüne ziyadesiyle sahip olduğunu iddia edecektir.
Ya gerçekler?
Valla gerçekler, pazarda ve mutfakta tüm boynu büküklüğüyle bekliyor.
Hepimizin bir şekilde duyduğunu sandığım ‘olay mahali’ diye bir kavram var. Bu sadece ‘suç ve suçluyu’ bulma işi için kullanılan bir ifade değildir.
Her konuda, yanılma payını minimize etmek için, konunun geçtiği yeri baz almak yahut o yerden bilgilenmek elzemdir.
Mesela sıcak ev ortamında oturup ‘cenk naraları’ atmak nasıl ahlaksızca bir yaklaşımsa, hesap kitap işlerinde mağdurlar ve mağduriyet alanları ile yüz göz olmadan afaki ifadeler kullanmak da etik dışıdır.
İtiraf etmek, var olan bir sorunun çözümüne giden yolun ilk basamağıdır.
Devletler ve devletlerin kurumları, insanlarına yalan söyleyemezler.
Söylememeliler.
Varsa yolunda gitmeyen bir şeyler, itiraf etmekten geri durmamalılar.
Bu durum, devlet ya da kurumları küçültmez aksine hızla düzelme ve yücelmeyi getirir beraberinde.
Tarih, bunu teyit eden örneklerle doludur.
Varsa ekonomik bir sorun ki VAR, açıklıkla söylenebilir. İnsanlarla dalga geçer gibi ifadeler kullanmak, geçim sıkıntısından daha beter acıtır insanı.
Neyse, “akıl mı vereceğiz devlete” diye kendime kızıp devam edeyim konuya.
Pazarların toparlanma saatlerinde, satılmayan ya da çürük ürünler çöpe atılır genellikle. İki büklüm bellerine rağmen pazarların son saatini bekleyen o büyüklerimize danışmadan vereceğiniz hiçbir istatistiki bilginin kıymeti olmaz.
Mevsimlere göre değişen ama vücudun muhakkak ihtiyaç duyduğu ürünleri neredeyse gram yahut tane ile alan dar gelirli insanların fikirleri alınmadan ilan edilmiş hiçbir verinin bilimsel bir değeri olamaz.
Yol parası, simit parası, kira parası, ayakkabı parası, et parası, pazar parası ve okul parası konusunda taraflara, mağdurlara, beli büküklere, ek üstüne ek işler yapanlara, geleceğe dair umudu kalmayanlara danışmazsanız hakkaniyetli bir iş yapmış sayılmazsınız!
Elinizdeki Güneydoğu Ekspres Gazetesi’nde haftada iki gün köşe yazıyorum. Yanı sıra sokak röportajları yapıyorum. (Bu arada Kuçe adlı röportajlarımı gazetemizin tüm sosyal medya aplikasyonlarından izleyebilirsiniz. Görüş ve fikirlerinizi almak isterim)
Bir yazıya başlarken konuyla alakalı birkaç başlığa, açıklamaya ve bilgiye muhakkak başvururum. Konuyla bağlantısı olduğunu bildiğim insanları bile arayıp fikir almışlığım oluyor.
Röportajlarımda da aynı yöntemi uygularım. Bir şekilde beni takip eden insanlara mahcup olmamak ve gerçek bilgiler sunmak adına çok önemli bir yaklaşım olarak görürüm.
Ama gel gelelim koskocaman TÜİK’e.
Yapılan araştırmaların ve istatistik çalışmaların, bir çoğumuz için hayat-memat niteliğinde olduğunu bilmiyorlar sanırım.
Maaşımızı, her türlü ücretimizi, kiramızı, katsayımızı kısaca hayatımızı idame ettirmek için lazım olan her işlemimizin baş aktörü durumunda olduklarının farkında değiller bence.
Farkında olup ona rağmen bu şekilde çalışıyorlarsa o zaman vay hepimizin haline.
TÜİK’te çalışan insanların enflasyon, alım gücü ve işsizlik oranlarıyla alakalı yaptıkları çalışmaları nerelerde yapıyorlar?
Bu konuda bilgi sahibi olanlara ihtiyacım var. Hangi ülkede veya şehirde, hangi çarşıda ya da evde yapılıyor bu araştırmaları biri söylesin. Yoksa valla toplum olarak delirme noktasındayız.
Bu soru hepimiz için çok hayati.
Enflasyonun yüzde 67 olduğunu duyan herkesi, bir gülme tutuyor ki görmeyin.
Oysa sokağın enflasyon oranı yüzde yüzün çok üzerindedir. Buna tüm sokaklar ve mutfaklar tanıktır.
TÜİK’te görev yapan insan ve yetkililerin mutfakları hariç tabi.
Devletin mutfağı, pazarı ve sokağı cennetten bir köşe muhtemelen. Fiyatlar olabildiğince düşük, bu yetmezmiş gibi alım gücü ziyadesiyle yüksek.
O mutfak ve sokağa giremeyen bizler ise, işte böyle konuşup yazıp bozgunculuğa kapı aralıyoruz.
Valla aşk olsun bize!
Eğer bizim bilmediğimiz bir yerlerde, TÜİK’in ölçümlerini bu şekilde çıkartacak bir ‘pazar-alışveriş merkezi ve satış alanı’ varsa ve TÜİK bunu bizimle paylaşmıyorsa bu durum halkına karşı suç işlemektir.
Yok eğer oran düşük çıksın diye matematik bilimini bile deliye döndürten ‘özel çalışmalar’ yapıyorsa bu da bir suçtur.
Nereden bakarsan suç.
Peki sonuç?
Sonuç, TÜİK’in hesabında kesin bir yanlışlık var!
Bilgenin Sözü;
“Kendi tokluğunun sonsuza kadar süreceğini düşünüyorsan, yanılıyorsun.”