Her geçen gün hak ihlalleri artıyor. Hemen her konuda, hemen her alanda hak ihlalleri devam ediyor. Neredeyse ihlal edilmeyen hak, hakkımız kalmadı gibi. Ve maalesef bilinen, bilinmeyen ‘bazı’ çevre ve insanlar, daha doğrusu otoriteyi temsil ettiğini ya da otoriteyi elinde bulundurduğunu düşünen kimseler hak ihlali hakkını kendinde görebiliyor, üstelik “hak gaspı” anlamına gelebilecek bu hakkı pervasızca kullanma cüretini gösterebiliyor. Yaşam hakkından tutun da eğitim, sağlık, barınma, düşünce özgürlüğü gibi anayasada ve yasalarda bulunan ancak pratikte tanınmayan, dikkate aşınmayan temel bazı haklardan söz ediyorum.
İnsanın en temel haklarından olan sağlık hakkına, daha doğrusu pratikte yaşadığım bir “sağlık hakkı” ihlaline değinmek istiyorum. Geçtiğimiz günlerde iş arkadaşım, gazeteci meslektaşım Veli Baltacı ile sokağa inerek halka Diyarbakır’daki hastane ve sağlık kurumlarının durumunu sormuştuk. Hemen herkesten neredeyse aynı cevapları, benzer tepkileri almıştık. Yaptığımız sokak röportajlarında özel hastanelerde alınan ücretler, alınamayan randevular, hastanelerin hijyen durumu, sağlık personellerin hastalara karşı olan ilgisizliği, umursamazlığı gibi dünya kadar sorun hakkında tepkiler öne çıkmıştı.
Tabi sağlıkla ilgili yaşanan benzer sorunlar sadece Diyarbakır’la sınırlı olmadığını biliyoruz. Türkiye’nin kemikleşmiş sorunu haline geldiğini söylemek yerinde olur. Bunun yanı sıra sağlık çalışanlarının da uğradığı hak ihlalleri var. Her gün onlarca sağlık çalışanının fiziksel ve psikolojik şiddete maruz kaldığının farkındayız. Öyleyse burada çözümü nerede aramalıyız, kimi veya hangi kurumu muhatap almalıyız?
Varsa bir mekanizma, çözüm yeri bunu bilmek her vatandaşın hakkı. Hasta ile sağlık çalışanların karşı karşıya getirilmesinin kime, hangi kuruma ne faydası olabilir ki…
Yukarda anlattığım sorunlara bağlı olarak benim ve eminim ki benim gibi birçok kişinin yaşadığı bir sorunun üzerinde durmak istiyorum. Annemin Dicle Üniversitesi Hastanesi’nde yaptırdığı tahlil sonuçlarını, buna bağlı olarak uygulanacak tedavi konusunda doktoruyla görüşmek için hastaneye gittim. Hastanenin girişine bulunan danışmaya doktorun adını ve poliklinik adresini sordum ve altıncı kata çıkmam gerektiğini söyledi. Neyse ki asansör vardı ve çalışıyordu. Sırt çantam ekipmanlarla doluydu, elimde kamera ve el çantamla merdivenleri çıkmam mümkün değildi. Tıklım tıklım olsa da kendimi asansöre atmayı başardım. Zar zor 15 belki de 20 dakikada altıncı kata ulaşabildim. Ve oradaki görevliler doktorun katta olmadığını söyledi. Tabi ben yine de o kattaki bütün odaları gezdim, doktoru bulabilmek için. Birileri onuncu kata çıkmam gerektiğini söyledi. Sırt çantamla, elimdeki malzemeyle yürüyerek onuncu katta çıktım. Doktor orada da değildi. Bu defa başka bir görevli beşinci kata inmem gerektiğini söyledi. Kan ter içinde beşinci kata indim bu defa. Beşinci kattaki görevli beni tekrar altıncı kata yönlendirdi. Asansörü yakalamak ne mümkün, yanımdaki yüklerle oradan oraya, bir üst kata, bir alt kata sürükleniyorum. Neyse ki sonunda doktorun başhekim yardımcısı olduğunu öğrendim. Aldığım son bilgiye güvenerek birinci kata indim. Bir in, bir çık derken yorgunluktan helak oldum, sinirlerim tepeme çıkmış. İnanılır gibi değildi, 10 dakikalık bir iş için iki saatten fazla oradan oraya koşturup durdum. Bu yetmiyormuş gibi bir de başhekim yardımcılarının bulunduğu bölümü zor bela bulabildim. Başhekimlerin bölümüne gelmekle iş bitmedi, bu defa güvenliğe takıldım. Neymiş, protokolden misafirleri varmış başhekim yardımcısının. Gerginlik çıkartsam da işe yaramıyor, güvenliği aşamıyorum. Bir 40 dakika da orada doktoru bekledim. Güvenlikten başhekimin odasından çıkanın Emniyet Müdürü olduğunu öğrendim. Tabi o sırada yaklaşık 8-9 kişi biriktik koridorda. Ben dayanamayıp, başhekim yardımcısı Eşref kim, odası hangisi diye sordum çıkanlara ve bir hışımla da gösterilen odaya girdim. Sakin olmaya çalışarak kendimi tanıttım, annemin tahlil ve tedavisiyle ilgili bilgilenmek için geldiğimi, annemin durumunun iyi olmadığını söyledim. Başhekimin bana söylediği tek şey, “Ben sadece akrabalarıma bakıyorum” cümlesi oldu. Hal bu ki annemin hastaneden aldığı fişte sorumlu doktor kısmında başhekim yardımcısının ismi yazıyordu. Bunun üzerine yaklaşık 3 saatten bu yana tahlil sonuçları ve annemin tedavisiyle ilgili bilgilenmek için koşturup durduğumu söyledikten sonra bu yaklaşımın doğru olmadığını, en azından hastası hakkında bir şey söylemesi gerektiğini söyledim. Kendisi sonuçlara bakmayacağını, tedaviye ilişkin bir şey söylemeyeceğini, tek çarenin asistan doktora gitmem gerektiğini söyledi. Ve bu arada öğle arası molası başladı. Küçük çaplı bir sinir krizi geçirdikten sonra asistan doktoru hastane katlarında, bitmeyen koridorlarında aramaktan vaz geçerek hastaneden ayrılmak zorunda kaldım. Çünkü iş yerinden iki saatlik bir izin almıştım ve geç kalmıştım.
Benim bir defa yaşadığım bu sorunu insanlar her gün o hastanede yaşıyor. Ve maalesef insanlarımız yaşadıkları hak ihlallerini herhangi bir yerde dile getiremiyor, daha doğrusu muhatap bulamıyor. Arayanlar da benim gibi duvara tosluyor. En kötüsü ise yaşanan hak ihlali karşısında çaresiz kalıyor, seslerini duyurabilecekleri bir merci bulamıyorlar. Böyle olunca da hasta yakınları ile sağlık çalışanları arasında istenmeyen olaylar çıkıyor. Umarım bu defa birileri sesimizi duyar da bu keşmekeşliğe müdahale eder…