Büyükanne ve torununun Van’da yemyeşil doğasının arasında arayışını anlatan bir filmdir Were Dengê Min… Hüseyin Karabey'in 2008 yapımı “Gitmek: Marlon'um ve Brandom” filminden sonra çekilen Were Dengê Min, 90'lı yıllarda doğuda yaşanan soygunları, köylerin boşaltılmasını, askerler, çiftçiler ve korucular arasındaki ilişkileri anlatıyor.
Hikayeyi gizleyerek gerçekleri büyükannesinin diliyle ve Dengbey'in izinden anlatıyor. Film, Jiyan (Melek Ülger) adlı sekiz yaşındaki bir kızın, yatmadan önce ısrarla büyükannesi Berfe'den (Feride Gezer) "tilki hikayesi" istemesiyle başlıyor. Jiyan, dışarıda endişeyle izleyen babasının ve olup bitenden haberi olan büyükannesinin neyden endişe duyduğunu bilmeden beklerken, evine girip etrafa dağılan askerlerle hikayesi yarıda kesilir. Köy baskınında evleri aranan erkekleri toplayan askerin tek isteği silahtır. Saklandığından emin oldukları silahlar bulunana kadar serbest bırakılmayacak olan toplanmış köylülerin etrafını sarıyorlar.
Yakınları ne yapacaklarını bilemeden onlara bakıyor, hiçbir kurtuluş umudu olmadan silah arıyorlar. Tilkilerin hikayesine paralel ilerleyen ana hikaye de bu şekilde gelişiyor. Oğlunu kurtarmanın tek yolunun silah bulmak olduğunu düşünen Berfe, yarım kalan hikayesi gibi onu oradan oraya sürükleyen bir cehalet yolculuğuna başlar. Jiyan, arkadaşlarının büyükannesi için topladığı oyuncak silahları babasını kurtarmak için kullanacaklarını söyleyerek safça alınca Berfe, oyunu oyundan çıkarıp gerçeğe dönüştürmeye karar verir. Bir zamanlar dağlarda eşkıyalık yapan baba, servis tüfeği çocuğu geri getirmeye yetmeyince torununu da yanına aldı.
Uzaklarda silah arıyormuş, dağları ve tepeleri aşıyormuş gibi görünüyordu. Her durakta sanki bir kabus döngüsüne yakalanmış gibi yeni bir engelle, yeni bir "görev"le karşılaşır. Bu arama aslında askerlerin yol üzerindeki köylülere yönelik rutin bir operasyonudur. Silahınızın olup olmadığından daha fazlası; Köylüleri varlığıyla sistemli bir şekilde rahatsız etme, onları korku ve gözetim altında yaşamaya zorlama, yaşadıkları coğrafyayı uzun süreli bir açık hava hapishanesi gibi hissettirme çabası. Elbette bu döngü yalnızca sistemik bir baskı döngüsü değil; Aynı zamanda fiziksel şiddetten on kat daha büyük olan zihinsel şiddetin ortasında kendi hikâyelerini anlatmaya çalışan büyükannelerin, oğulların, torunların da açık kapı bulma mücadelesi var. Tıpkı Berfe ve Jiyan'ın hedeflerine ulaşmak için cesur ve emin adımlarla ilerlemeleri ve hikayeler anlatmaya devam etmeleri gibi..
WereDengêMin'i ayakta tutan, dolaylı ama imalı anlatımdan kaçınan masalsı bir anlatım içeriyor. Aynı zamanda sadeliğin ve klişelerin ötesine geçerek coğrafyanın kendine has özelliklerini doğayla birleştiren bir yola çıktı. Her ne kadar seyirciyi yoran süre sorunları olsa da ve giriş kısmı olması gerekenden uzun olsa da filmin ikinci yarısı masalla örtüşecek şekilde tasarlanmış, vermek istediği mesaja karşı gözümüzü kör etmeden dengbêjin nasıl hissettiğini hissettiriyor. Sonuçta Berfe ve Jiyan'la birlikte bu hikayedeki rolümüz, gerçeğin peşindeki uzun ve karanlık bir arayıştır…