Günaydın Türkiye.
Günaydın sevgili Okurlarım.
Yazıma başlamadan önce hemen şunu belirtmek isterim ki anlatacaklarım, bana ait düşüncelerdir. Total bir iddiam yoktur.
Konu “ Takdir edelim de ama nasıl? ”
Verilen sözü anladığım kadarıyla anlatmaya çalışacağım 66 yıllık deneyimlerim, ışığında…
Niçin onurlandırırız, takdir ederiz?
A. Ya daha iyisini yapması için teşvik etmek amacıyla,
B. Ya da başardığı için
İkisini de yaparken çok dikkatli olmak gerekir. Daha önemlisi ölçülü olmak gerekir. Ölçüyü kaçırdığımızda ya da takdir etmeyi abarttığımızda kesinlikle kaş yaparken göz çıkarmış oluruz.
“ÇOK GÜZEL OLMUŞ” sözünü yerinde ve zamanında kullanmak gerek. Yalnızca onore etmek içinse asla kullanmamalıyız. Bu sözü bilhassa olur olmaz zamanlarda dilimize pelesenk yapmamalıyız.
Yapılan bir şey bize gösterildiğinde “AAA ÇOK GÜZEL OLMUŞ” demek adeta alışkanlık olmuş. Bu çok yanlış bir davranıştır. Şöyle desek –bilhassa karşımızdaki çocuksa eğer:
- Bunu sen mi yaptın?
- Öncelikle böyle bir uğraş içine girdiğin için seni tebrik ediyorum. Güzel de olmuş. Devam et. Daha güzelini de yapacağına inanıyorum. Hatta bir gün birlikte yapalım olur mu? demenin yararlı olacağına inanıyorum.
Çünkü çocuk ya da kişi, onu başkasına da yaptırmış olabilir. Moralini bozmama adına güzel olmuş dersek diğerlerine de kötü örnek olabiliriz. Ayrıca nasıl olsa anlamadılar bir dahakine yine öyle yaparım kanısı olur inancındayım.
Geçekten kötü yapmışsa eğer o zamanda kötü olmuş yerine sanırım aceleye getirmiş, çalakalem yapmışsın, inanıyorum ki, biraz daha özen gösterirsen daha iyisini yapabilirsin, benzeri şeyler söylemek daha doğru olur, kanısını taşıyorum.
Yoksa:
A. Değer vereni yalakalığa,
B. Değer verileni ise yanlışlığa götürür,
C. Bu kişiyi onore etmez, aslında yanıltır, şımartır, yaptığıyla yetinir bir konuma sokabilir.
Velhasıl, eğitim zor zanaat. Gerek anne ve babalarımız, gerekse öğretmenlerimizin bu konuda daha titiz olmaları gerekir.
Bir eğitim sempozyumunda yaptığım konuşmayı Siz okurlarımla paylaşmak istedim.
&
Bir söz de benden
Sayın Valim,
Barışın şehri Diyarbekir’in
tarihi köşklerine bir el atın.
Sahip çıkın.
&
Kirveme öğütler
Kirvem;
Pamuk Prensese sormuşlar;
- Bir öpücükle nasıl uyandın?
Demiş ki
- Uyanmasaydım daha çook öpeceklerdi.
Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az…
&
Gelelim “Dilimde tüy bitinceye kadar” yazacaklarıma;
Geleceğimizi çalmayın.
Anzele, büyük bir balıklı göl haline getirilip, turizme kazandırılsın.
Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi MÜZEYE dönüştürülsün.
Sur içi DÜNYANIN EN BÜYÜK AÇIK HAVA MÜZESİ haline getirilsin.
Şehrin eski adlarından biri, SUR İÇİNE VERİLSİN.
Eski stadyumun yeri ŞEHRİN, ÖZGÜRLÜK MEYDANI olsun.
Daha da önemlisi,
Sur içinde, yakılıp yıkılan bölgelerde evler, aslına uygun ve Diyarbekir evlerinin aynısı/tıpkısı bir biçimde yapılsın.
Ve sevgili meslektaşlarım, dernek yöneticileri, STK Yöneticileri; Zerzevan Kalesi, Çayönü, Mitras Tapınağı, Kortik Tepe, Hilar Mağaralarını ve Bırkleyn Mağaralarını koruyalım, tanıtalım, gün yüzüne çıkaranları sahiplenelim.
İyi bir hafta geçirmeniz dileğiyle.
Dostça kalın.