Yer bilmek, yerleştirildiği yerin kıymetini bilmek! Onu, oraya yerleştiren, konumlandıranları da mahcup etmeyecek konumda durmak! Ez cümle had bilmek önemlidir. Eski Yunanlılar en iyi bilgeliğin egzotik bilgelik olduğunu düşünüyorlardı. Ve "uzaktaki -zamansal ve coğrafi olarak- Zerdüşt'ten daha iyi ve daha uygun bir otorite ne olabilir?" diye de soruyorlardı haklı olarak.

İşte o “ezotik bilgeliğin” asli sahiplerinin bugün artık tarih okumalarımızla Med’lerin ruhban sınıfına mensup Magi rahipleri olduklarını biliyoruz.

Bundan üçbin yıl önce kadim Zerdüşt felsefesinin inancında Magi rahipleri iz bırakmışlar. Onların artlarında bıraktıkları birçok iz sonraki tek tanrılı dinlerde farklı şekillerde değişim göstererek varlık-vücut bulmuş.

İşte o Med’lerin Magi rahipleri der ki; “Yere serilmesi gerekeni duvara asmayın…”

Kimi sözler vardır ki üzerinden ne kadar zaman geçerse geçsin anlam kaybına uğramaz. Aksine zenginleşir. Hatta zamandan azade güncelliğini korur.

Yere serilmesi gereken yaygı’nın duvara ya da yüksekçe bir yere asılmaması, konulmaması gerektiği buna çok somut bir örnek.

Bu bir değerler manzumesi aslında.

Toplum, topluluk içinde bireyin değer biçip yücelttikleri, zaman içinde asli kimliklerini ispatı vücut edip gözden de gönülden de düştüklerine çoğu kez yine kendileri sebep olabiliyorlar.

Aslında özlü söz hikmetinin bir tarifi de budur. Açılıma ihtiyaç duymamak hâli.

Mesele duvarda asılı olmanın kadrini-kıymetini bilmekte. Düştükten, yerde çiğnendikten sonra birilerinin “ne oldum değil, ne olacağım” sorusunu sordun mu ki! Sözü artık anlam ifade etmeyebilir…