Gül kokulu saçlarına dokunan rüzgar değiyordu tenimize ve biz utancımızdan yerin dibine giriyorduk sevgili Narin.
Öyle utandık ki, çok uzun zaman kendi yüzümüze bakamayacağız korkarım. Daha hayata “merhaba” deme yolunun neredeyse ilk durağında inip, sonsuz bir yolculuğa çıktın. El salladık umarsızca. Güle güle dedik kendimizi kandırırcasına.
Yüzümüze bakamayacağız, seni duyamadık çünkü, koruyamadık seni namussuzdan alçaklardan.
Yaralarına merhem olamadık, Yusuf gibi kör bir kuyuda beklerken, kurutamadık ıslak saçlarını ve tarayamadık.
Oysa bugün, gülüşünü doldurup heybene okula gidecek ve ilk yoklamada Narin Güran dediğinde öğretmenin, büyük bir sevinçle “BURDAYIM” diyecektin.
Arkadaşlarınla, “Benim kalemim-silgim daha güzel” yarışlarına katılacak, daha şimdiden bir yıl sonraki sınıf atlamanı düşünecektin.
Ama orda değilsin Narin, olman gereken yerde değilsin ki biz varsak da neye yarar diye bir ses düşüyor dünyamıza çığlık çığlık.
Herkes bir şeyler söylüyor cinayetinle alakalı, en çok da “Biz nasıl böyle olduk?” cümlesi yakıyor canımızı. Yoksa biz, hep böyle miydik de koruyamadık Narinimizi,
Narinlerimizi?
Cevap için herkes sus-pus ve herkes köşe bucak kaçıyor.
19 gündür, neler çektiğini düşündüm. Allah’ım, nasıl bir kıtlık-kıran girdi ruhuma anlatamam.
Son sözünün “Yorgunum’ olduğunu söylemiş arkadaşların. Ah ciğerparem, şimdi sorsam sana “Geçti mi yorgunluğun” diye, bize acıyan bir tebessümle “Evet” diyeceğini biliyorum.
Yorgundun, çünkü en yakınlarındı seni hayattan koparan.
Yorgundun, çünkü bizler büyüdükçe kirletip duruyoruz dünyamızı.
Yorgundun, hiçbir şeyin bir çocuğun gülüşünden daha kıymetli olmadığını bilip, bilmemezliğe vuranlarca sarılmıştı dünyamız.
Yorgundun, herkes biliyordu sana yapılanları ve herkes lâl olmayı oynuyordu adeta.
Evet sevgili Narin, geçti mi yorgunluğun? Huzur ve huşu içinde misin söyle.
Bizi boş ver. Biz batacağımız kadar batmışız kire, pasa.
Namazını kıldıran hoca ‘Helallik’ istemedi.
İzin ver Narin, senden helallik isteyelim.
Hakkını helal et NARİN…