Nar’ın Ermeni literatüründe “bereket”i simgelediği yaygın bir kanıdır. Bu sebeple Ermeniler yılın ilk gününün sabahında sağlam bir narı evin kapısının önünde yere vurup narın parçalanması ile tanelerinin her bir yana dağılmasını sağlarlar. Bu vesileyle o dağılan nar taneleri misali yılın bolluk bereket içinde yaşanacağı umularak beklenti içine girilir.
Bu baptan hareketle Ermeni evleri ve mekânlarında Nar ağacı vazgeçilmez bir ritüeldir. Belki de dağılmış nar taneleri misali kendilerinin de iradeleri dışında dünyaya dağılmış oldukları nedeniyle midir bunca nar ilgisi!
Ünlü Ermeni yazar Saroyan amcasının Amerika’daki evlerinin önünde büyük bir nar bahçesi kurmak istediğini, hatta şitillerini ülkeden getirtip diktiğini, ama yeşertmesine rağmen meyvelendirip gelişmelerini başaramadığını hüzünle anlatır.
Modern Kürt Edebiyatının kurucu aktörlerinden Mehmed Uzun da “Nar Çiçekleri” adlı deneme kitabında Diyarbekir Suriçi Gâvur Mahallesi’ndeki bir eski evde nar ağacının gölgesindeki muhabbetin Ermeni aktörleri ile uzun yıllar sonra Kanada’da bir söyleşi sonrası buluşup karşılaşmalarını ve yine bir nar hikâyesi ekseninde anlatır.
Şimdilerde son on yıl içinde iki defa tahribatta uğrayıp yeniden ayağa kaldırılarak ibadete açılan Surp Giragos Ermeni Kilisesi’nin arka bahçesine olmazsa olmazları olan bir nar ağacı dikmiş Diyarbekir Ermenileri.
İki yıldır da nar ağacı önce güzelce çiçek açıyor, sonra da meyve veriyor. Gel gelelim narlar henüz tam olgunlaşmadan kiliseyi ziyarete gelenlerin birer ikişer koparması nedeniyle uzanılamayan ve hasat zamanı en üst dallarda ancak bir kaç tanesi kalıyormuş.
Düşünüp taşınmış kilise cemaati ve yetkilileri şu karara varıp ağaca bir tabela çakmışlar. İki yönden de okunabilen: “Okunmuş ağaçtır, günahı koparananındır…”
Sonuç mu? Artık kimse koparmıyor! “Nemize lazım çarpılırız” filan diye! Hele bi de Ermeni papaz okumuş ise…