Nazım Hikmet'in ünlü Kürt yurtseveri ve dilbilimcisi olan Kamuran Bedirxan'la kimi kaynaklara göre İstanbul'da tanışıyor oldukları az bilinen bir olgudur. Ama asıl dostlukları ikisinin de doğup büyüdüğü İstanbul şehrinden hayli uzakta sürgün diyarlarda boy verdiği söz konusu. Nazım Sovyetler Birliği’ne kaçar, Kamuran Bedirhan ise Paris’te yaşıyordur. Çok otururlar, çokça sohbet ederler.
Kamuran Alî Bedirhan liseyi Galatasaray Lisesi’nde üniversiteyi ise İstanbul hukukta, doktorasını Münih ve Leipzig üniversitelerinde tamamlayıp Beyrut’ta avukatlık yapmış önemli bir Kürt aydınıdır. Kürt diline çok önemli emek vermiş Celadet Ali Bedirhan beyin de kardeşidir. Eşi de Polonyalı bir prenses Nathalie d’Ossovetzky’dir.
Nazım ölümünden iki yıl kadar önce Kamuran Bedirhan’a bir mektup yazar. İçten, samimi ve Kürde, Kürt halkının serencamına dair duygularını halisane bir şekilde dile getirmiş adeta bir “özür” mektubudur el yazısı ile yazdıkları ve altına imzasını atıp tarih düşürdüğü…
Mektubu 1983 yılında Paris Kürt Enstitüsü’nün yayın organı olan "Hêvî" dergisi, Kamuran Bedirxan'ın arşivinden alarak 1961 yılında “Nazım Hikmet tarafından Kamuran Bedirxan'a yazılmış mektup” olarak orijinal haliyle yayınlar. [Mektubun orijinali Paris Kürt Enstitüsü Arşivindedir].
Mektup sayfalara kısa yazılmış olarak toplam sekiz sayfadır, köşeleri numaralanmıştır. İşte o mektup…
Nazım'ım Kamuran Bedirhan'a mektubu
"Kökleri yüzyılların derinliklerine dalan, tarihiyle, kültürüyle, Kürt milletinin önemli bir çoğunluğu Anadolu'nun bir parçasında yaşar. Anadolu'nun öbür parçalarında yaşayan Türk milletini Kürt milleti kardeşi sayar. Her iki millet, bütün imparatorluklar gibi, halkların zindanı olan Osmanlı İmparatorluğu'nda, Türk ve Kürt derebeylerinin, Osmanlı İmparatorluk idaresinin ağır zincirlerine vurulmuşlardır.
Osmanlı İmparatorluğu yıkıldıktan sonra ise her iki millet emperyalizme karşı tek bir cephe kurup çarpışmışlardır. Anadolu milli kurtuluş hareketi yalnız Türkler için değil, Kürtler için de tarihlerinin en şerefli sayfalarından biridir. O dövüş yıllarının sonradan Türk idarecilerince yasak edilen en unutulmaz türkülerinden biri, 'Vurun Kürt uşağı namus günüdür' diye başlar.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan sonra, Türk idarecileri ve egemen çevreleri, Kürt hareketinin tamamıyla vaat ettikleri millet ve insan haklarını tanımadı. Hatta işi Kürt milletinin millet olarak varlığını bile inkâra kadar götürdü.
Bu dönem, Türk idarecilerinin ve egemen sınıflarının emperyalizmle uzlaşmaya başlaması dönemidir. Bu inkârla, bu uzlaşmamanın aynı dönemde baş göstermesi sadece bir rastlaşma değildir.
Bugün Türkiye Cumhuriyeti'ni Orta ve Yakın Doğu'da emperyalizmin kalelerinden biri haline getiren Türk politikacıları Kürt milletinin milli varlığını inkârda ısrar ediyor ve Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde öteki azınlıklarına tanıdığı hakları bile Kürt milletine tanımıyor.
Türk ve Kürt halklarının Türkiye Cumhuriyeti'nin sınırları içinde dış ve iç politikada aynı emellere hasret çekmeleri bugünkü Türk idarecilerini korkutuyor. Her iki millet kardeş milli kültürlerini, milli ekonomilerini geliştirmek, toprağa, tarım araçlarına, hürriyete, demokratik haklara kavuşmak istiyor. Türk ve Kürt halkları Türkiye Cumhuriyeti'nin tarafsız bir politika gütmesini, emperyalizmin üssü olmaktan kurtulmasını özlüyor.
Gerçek Türk yurtseverleri Kürt kardeşlerinin Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde milli haklarına kavuşmak için yaptığı kavgayı can ve gönülden nasıl destekliyorsa, gerçek Kürt yurtseverleri de Türk halkının demokrasi ve milli bağımsızlık için yaptığı kavgayı öylece destekliyor.
Anadolu'da yaşayan Türklerle Kürtlerin arasına nifak sokmak isteyen gerici, sömürücü, karanlık kuvvetler, emperyalizmle el ele vererek halklarımızı daha kolay ezmek istiyorlar. Kürt ve Türk halklarının bahtiyarlığa, insanca yaşamaya varmak için derebeylerine, kara kuvvetlere, şehir ve köy ağalarına, gericilere, ırkçılara, milletlerin varlıklarını ve haklarını inkâr edenlere, halkları birbirine düşürüp sırtlarından rahatça geçinenlere emperyalistlerin uşaklarına karşı yürüttükleri yeni milli kurtuluş savaşının zaferi Kürt ve Türk halklarının elbirliğiyle kazanılır. Ancak böyle bir elbirliğiyle kardeş iki millet hürriyete, milli ve insani haklarına kavuşabilir. Nazım Hikmet, 1961"
Merak şu; Nazım’ın çarşaf çarşaf şiirlerini etkinliklerde okuyan / paylaşan Nazımseverler’in kaçı bu mektuptan haberdar.
Mesela Nazım’ın bu mektubu üzerine Nazım Hikmet Kültür Sanat Vakfı adıyla, adına kurulu vakıf bu konu başlıklı bir tek etkinlik düzenledi mi?
Başka sorum yok!
Haziran 2024 Diyarbekir / Şeyhmus Diken