“Gelecek nesillere ve geçmişimizin hüznüne armağan niyetine.
Bir yetimim ben ve bir asi,
elveda,
yitirdiklerimi aramaya gidiyorum…”
Siamanto / çeviren Rober Koptaş
Katledilişinin ardından Rakel’in aşkı Hrant’a herkesler duysun diye yazıp paylaştığı meşhur mektubun son sözleriydi;
“…Burada seni uğurlayanlardan ayrıldın, kucağımdan ayrıldın. Ülkenden ayrılmadın…”
Evet 18. yılında her yıl yaptığımız gibi yeniden anıyoruz sevgili dost, Hrant’ı. Dikkat ederseniz ‘ölüm yıldönümünde hatırlıyoruz’ demedim. Demem de! Unutmadık ki, hatırlayalım. İşte tam da o sebeple Rakel, “ülkenden ayrılmadın” diyor mektubunun son sözlerinde…
Ülkenin hal û ahvali malum. Dün ipe çekmekten söz edip, ağza alınmayacak onca lafları üreterek her türlü hakareti etmeyi kendi kirli politikaları gereği “hak” görenler! Bugün tam tersini yapıyorlar her daim “çözüm süreci” diyenlere, her daim “barış” isteyenlere…
Yapsınlar elbette, doğrudur. Yeter ki “süreç” doğru okunsun, tahrip olmasın. Sözler ve icraatlar adresine ulaşsın….
Peki buna ara yerde niye değindim? Şu sebeple; Hrant’ın katledilerek öte yakaya göçüşünün üzerinden 18 yıl geçti ya!
Malum 18, insan ömründe bir nevi rüşt ispatıdır. Hayata artık farklı bir gözle bakmanın, dünyayı sorumluluk sahibi birer insan olarak yeniden yorumlayarak kurgulamaya başlamanın yaşıdır onsekiz.
Hadi gelin onsekizinci seneyi devriyesinde geçmişte olan biten onca ahların, kutsiyeti olan onurlu bir barışla taçlanması için ömrünü feda eden Hrant’ı şad û handan ederek ruhunu yad edelim.
Yani ez cümle onun da her daim dillendirdiği “barış” artık ete kemiğe bürünsün.
Yoruldu bu toplum. Kanla, ateşle, gözyaşıyla gark olmaktan bitap düştü. Dün yolda karşılaşıp hâlleştiğim yaşı seksene dayanmış kadim bir hemşehri durduk yerde dedi ki; “Şeyhmus beg, son yirmi otuz senedir tanıdığım bir çok daha yaşını başını almadan sırf bu ülkede yaşanan ağır stres yüzünden kalp krizi geçirerek öldü. Yazık değil mi bu insanlara…”
Efkâr edilen, evet memleketin hâlidir. Bunu en iyi bilenlerden biriydi Hrant Dink. Ruhunun sükuna ermeye ihtiyacı var. Çünkü o ülkesinden ayrılmadı. Bedeni ruhundan ayrıldı sadece. Ama yaşıyor, ardında bıraktığı her bir şeyle…
Ve yine şiirle noktalansın hayat; Didem Madak diyor ki;
“Ve çok şey geçmiş gibi başımdan
Ah dedim sonra
Ah!
İç ses diye söylendim
Gel!
Ahlar ağacından sen de biraz meyve topla
Vasiyetimdir.
Bin ahımın hakkı toprağa kalsın.”