‘Savaşları sonlandırmazsak, o bizi sonlandıracak’ der bilgenin biri. İnsanın iliklerine kadar işlemesi gereken bir söz. Bu söz, günümüz dünyasında daha çok hissedilir bir durumda. Gün geçtikçe daha çok anlaşılan fakat bunun tersi hareket etmenin kimsenin işine gelmediği bir durum.

Sonuç; Zavallı ve günahsız insanlar ölüyor ve gezegenimiz kan kokuyor. Gezegenimizin geleceği ipotek altına alınıyor.

Hiçbir savaşın ve çatışmalı ortamın haklılık ve gereklilik yanı yoktur. Yaşanmış ve yaşanılan savaşlara bakıyoruz, baştan ayağa uslanmaz bir ‘ego’ ve geleceği düşünüyormuş yapmacılığının dışında bir durum yok. Savaş meydanında ölmüş biri için ‘karıncayı bile incitmezdi’ ağıtının saçmalığı gibidir her savaş. Zira o karıncaya merhametle yaklaştığı söylenen kişi ölmeseydi, öldürecekti! İşte böyle saçma ve çelişkilerle doludur savaş denilen çirkin şey.

Her savaş ve çatışmalı ortam, doğal olarak kendi kahramanını ve hainini yaratır. Sonra da bunları karşılaştırarak savaştırır.

Kazanan kim? Sadece beslenenler!

Gerisi, hayatına doyamamış bir sürü insan, tahrip olan doğa, kan kokan ruhlar ve kinli bakışlar.

‘Deden bizim tavuğa kış’ dedi demekle başladı ilk çatışmalar belki. Sonra ‘gözünün üzerinde kaşın var’, ‘senin sınırın benimkine yakın’ yada ‘tehdit oluşturuyor’ diye devam etti.

Korkunç savaş durumunu basite almak niyetinde değilim. Sadece biraz düşünüldüğünde, ne kadar da saçma sapan şeyler için savaşılıyormuşun resmini çizmek istedim.

Hiçbir savaşın resmini çizmeyen Abidin’e selam olsun.

Tabi bu liste, daha birçok saçma sapan mazeretle uzatılabilir.

Savaşlara çanak tutan o ego, aslında korkunç bir korkunun da kardeşi. Var olan bir sorunu konuşmaktan, o sorunla yüzleşmekten korkanların el çırparak yaptığı en çirkin iştir savaş.

Günümüzde, konuşularak çözülemeyecek hiçbir sorunun olmadığı, hala ilkel bir yaşam süren ‘orman insanları’ bile biliyordur eminim. Ama ego ve güç isteği bunu bilmenin önünde en büyük engel.

Ve ne gariptir ki, savaşları çıkartan korkaklar hiçbir şekilde zarar görmezler, başkalarının kanları ve gözyaşları besler o kahrolası egolarını. Hiç suçu, günahı olmayan insanları ceng meydanına davet ederler. O suçsuz ve günahsız insanların duygu ve ruh dünyalarına hitap etmesini çok iyi bilen bu korkaklar, ince bir ustalıkla yarattıkları o hiçbir zaman tam niteliği bilinmeyen bir ‘hassasiyet’ pazarlaması sonrası patlak verir çatışmalı ortamlar ve savaşlar.

Çoğunlukla, insanlar anlamını bilmediği bir savaş için ölürken yada öldürürken, o korkaklar egolarını tatmin edip yer yer sevinç naraları atar ve daha çok taraftar ararlar

Garip olan o ki çoğu zaman bir şekilde taraftar da bulurlar.

Yazık!

Benim savaşım haklı naraları ile ortalıklarda dolaşan o korkaklar, savaş meydanına hiçbir zaman uğramazlar. Kendilerinden olan birilerini de yollatmazlar. Hep başkalarının kanları akar durur.

Kimileri ‘kahrolsun’ der, başka birileri de ‘yaşasın’ naraları ile naaşlar üzerinden prim ve duyar kasar.

Oysa ne kahrolan bir şey vardır ne de yaşayan bir şey. Önü alınmaz düşmanlıklar ve yaşanamayacak hale gelen geleceğimiz kalır elde.

Acı çeken insanlar ve hayvanlar ile kaos içindeki yıkılmış binalar betimlenmiş Picasso’nun Guernica adlı eserenin sergilendiği bir yere katılan Alman general Picasso’ya; ‘Bunu siz mi yaptınız?’ diye sorar.

Picasso; ‘ Hayır, siz yaptınız‘ diyerek bir savaşın esas faillerinin kim olduğunun da resmini çizmiş oldu.

Çirkin ve kirli ve geleceği ipotek altına alan ve zavallıca ve hayvanları ve doğayı ve bir bütün insanlığımızı yok eden, körelten her tür savaş yok olsun, kahrolsun…