Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kişisel özellikleri ile ilgili yapılan saptamaların en başında, pragmatist oluşu gelir. Her durumdan, her olgudan, her söylemden ve eylemden mutlaka bir çıkar sağlamasıyla meşhurdur.

Geçende okuduğum bir yazıda bu durumla ilgili son derece ilginç birkaç gözlem vardı. Şöyle diyordu yazı: Erdoğan, yüksek faizin enflasyonun sebebi olduğunu söyler, kitleleri etkiler ve iktidara gelir. Ama aynı Erdoğan, daha sonra kendi iktidarında faizin yükseltilmesine izin verir yine iktidar olur. Erdoğan, Kürt sorunu ile ilgili olarak PKK’nin yöneticileri ile bürokratları aracılığıyla görüşmeler yapar, hatta İmralı’ya MİT başkanını bile gönderir ve iktidar olur. Ama aynı Erdoğan, DEM Parti ile görüşen CHP’yi teröre destek vermekle suçlar, yine iktidar olur. FETÖ’ye ne istedin de vermedik diyerek, serzenişte bulunan Erdoğan, onunla iktidarı paylaşmak için işbirliği yapar ve seçilir. Ama aynı Erdoğan, hemen sonrasında onu terörist ilan ederek yine iktidar olur.

Milliyetçiliği ağzından salya akıtan kuduz hastalıklı bir hayvana benzetir ve iktidar olur. Ama aynı Erdoğan, bu kez MHP ile el ele iktidar yolculuğuna çıkar. Mesela Filistin’e giden Mavi Marmara gemilerini coşkuyla uğurlar, ama pabuç pahalı gelince, “bana mı sordunuz giderken” deyip orada canını verenleri suçlamaktan geri durmaz. Her halükarda o cenahın desteğini alarak iktidar olur. Saymakla bitmez yani, bugün ak dediğine yarın kara, bugünün dostuna da yarının teröristi deme döngüsü, kişilik özelliklerindendir. Bu özellikler için bir siyasi deha da diyebilirsiniz, omurgasızlık da. Ama bir konu var ki Erdoğan’ın söylem değişikliği, akla ziyandır. Kürt sorunudur o konu... Yıl 2002, Moskova’ya giden Erdoğan Türk Ticaret Merkezi'nin inşaat çalışmaları sırasında kendilerine seslenen işçilerden biri “Kürt sorunu hallolmalı” deyince. Erdoğan “Sorun var diye inanmayacaksın. Yok diye inanacaksın. Sorun var diye inanırsan sorun olur. Sorun yok dersen, sorun ortadan kalkar. Biz böyle bir sorun yok diyoruz” demektedir. 

2005 yılında ise bu kez Diyarbakır’da sahnededir Erdoğan. TopluKonut Anahtar Teslim töreninde yaptığı konuşmada, geçmişte hatalar ve bölgelerarasında ayrım yapıldığını belirtir ve “Geçmişte yapılan hataları yok saymak büyük devletlere yakışmaz. İlla her soruna bir ad koymak da gerekmez. Çünkü sorunlar hepimizindir. Ama illa “Ad koyalım' diyorsanız Kürt sorunu bu milletin bir parçasının değil, hepsinin sorunudur. Benim de sorunumdur” demiştir. Hızını alamayan Erdoğan, 2029 yılında “Kürt sorunu üzerinde bir çalışmayı başlattık. Buna ister Kürt sorunu deyin, ister Güneydoğu sorunu deyin, ister Doğu sorunu deyin, isterse son olarak yine adlandırdığımız Kürt açılımı diyelim. Ne dersek diyelim bunun üzerinde bir çalışmayı başlattık” sözleriyle Kürt sorunu lügatını da genişletir. 2010’da “Ben bir

Başbakan olarak Kürt sorununu savunu yorum ve savunmaya da devam edeceğim” demekten geri durmaz ve ekler: 
“73 milyon insanımız Türkiye Cumhuriyeti üst kimliği altında birdir. Üst kimlik TC vatandaşlığıdır. Bunun altında birçok etnik unsur vardır. Başbakan olarak Kürt sorununu savunuyorum, savunmaya devam edeceğiz.” 

Ama sonra çark tersine dönmeye başlar. 2011’de Muş’ta yaptığı seçim konuşmasında tarihe “Bu ülkede artık Kürt sorunu yoktur. Kabul etmiyorum. Bu ülkede Kürt kardeşimin sorunu var, ama Kürt sorunu artık yok” sözleriyle geçecektir. Aynı yıl cami önünde Cuma çıkışında “Bu ülkede Kürt sorunu yoktur bu ülkede PKK sorunu vardır. Kürt vatandaşlarımıza en büyük desteği biz verdik. Bu ülkede her milletten insanın Romanın da Lazın da Çerkesin de sorunu var. Biz bu sorunları çözmek için mücadele ediyoruz. Etmeye devam edeceğiz” diyerek, söyleminde ısrarcıdır. Bu sırada Çözüm Süreci de alttan alta ilerler ve takvimler 2015 yılını gösterdiğinde Balıkesir’de konuyu kestirip atar: “Şimdi varsa yoksa bakıyorsun Kürt sorunu. Kardeşim ne Kürt sorunu ya. Artık böyle bir şey yok. Neyin eksik senin? Başbakan çıkardın mı, bakan çıkardın mı, çıkardın. TSK’de var mısın varsın. Ne istiyorsun, daha ne istiyorsun?” 

Sonrasında bölgeye çokça ziyaretler yapan Erdoğan’ın söylemleri hep aynıdır. Şarkısının nakaratı da hiç değişmez: "Benim Kürt kardeşim, aaaah, aaahhh." 
Şimdi bu pragmatist kişilik, Kürtlere ulaşmak için ileride satması kuvvetle muhtemel ve tehlikeli bir yol arkadaşıyla yürüyor. Daha düne kadar, Türkiye Cumhuriyeti’ni toptancı bir tanımlama ile “Tağut Devlet” olarak gören Hüda Par, Erdoğan’ın sahnelerinde boy göstermeye başladı. “PKK ve Hizbullah benim için terör örgütüdür diyemem” sözleriyle tartışılan Hüda Par Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, Erdoğan’ın sahnesinde kendini bu devletin tek sahibi gibi gören MHP’li Devlet Bahçeli ile el ele, yanak yanağa gördü bu gözler. Aynı Yapıcıoğlu’nu ayrıca Kuvvet Komutanları’nın birkaçı ile özel bir resmini de izledi. Gerçekten Erdoğan’ın zıtların birliği konusunda bir usta olduğunu söylemeliyiz. Evet Tağut Devlet’den Devlet Protokolü’ne şahane, her şeyşahane de! 

Soruyorum ben de... Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nde değişen şey ne... Bir adam geldi de devletin dini mi değişti? Bir adam geldi de bu ülkede sizin necis dediğiniz her şey bir anda tahar mı oldu? Bir adam değişti de Kürtçe eğitimin önü mü açıldı? Yoksa bir adam değişti de dünya mı değişti yoksa siz mi özünüze döndünüz? Dünden bugüne değişen ne?