TÜYAP en son 2019’da Diyarbakır’da kitap fuarı yapmış sonra da çekildiğini ifade ederek noktayı koymuştu. Dördüncü yılın sonunda sekizinci kez yeniden Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası partnerliğinde fuarın ortak ev sahipliğiyle şehre gelmiş oldu.

Malum, TÜYAP 41 yıldır İstanbul’da kitap fuarları yapıyor. Başka şehirlerde de yapıyor. İşin profesyoneli bir anlamda. Diyarbakır’la fuarcılık olarak ilişkilenmesi biraz geç. Bu sebeple olmalı ki Diyarbakır kitap fuarı diğer şehirlerin sonrasına kalıyor. İstanbul’da kasımın ilk haftası itibariyle bitiyor ve sıra Diyarbakır’a geliyor. Tam da kışa girerken fuar yapmanın sıkıntıları olsa da aşılamaz değil elbette.

Başlıksız 2 Kopya3

30 Kasım Cumartesi günü dokuz gün sürecek olan fuarın açılışı yapıldı. Açılışa sadece kitap fuarının değil diğer fuarların da alışılmışı olan malum protokol erkânı katıldı. Her bir katılması muhtemel zevatın adı büyükçe kağıtlara yazılı olarak koltukların üzerine yerleştirilmişti. İlk hatta ikinci sıradakilere de tek tek baktım bir tek yazar adı yoktu. İlk sıranın en sonunda Kemal Burkay adı vardı, o da yazar kimliğinin ötesinde siyasetçiydi ve zaten gelmemişti açılışa. 

Bu bir eksiklikti ve sonrasında ilettim ilgililere. Ben de ikinci sırada gelmeyen bir il kurum yöneticisinin yerine oturdum. Sonra açılış konuşmaları başladı. TÜYAP yetkilileri, Yayıncılar Birliği Başkanı, Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı, Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı ve Vali Yardımcısı konuştu. Kurdele kesildi ve stantlar gezildi.

Başlıksız 2 Kopya2

Akşam yemekte dile getirerek, şunları söyledim. “Her fuarın protokolü fuarın içeriğiyle koşut olur. Kitap fuarı yapılıyorsa protokolde kültür sanat şahsiyetlerinin ve yazarların ağırlığı ve temsiliyetleri hissettirilir. Yazar olmazsa kitap olmaz! Kitaplar olmazsa da kitap fuarları olmaz. Öyle fuarımıza 400’ün üzerinde yazar 200’ün üzerinde yayıncı katlıyor deyip de bir tek yazarın açılışta söz hakkının olmamasını düşünmek gerek” dedim. 

Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı akıllı adam, eleştirime hak verdi ve “sonraki yıllar için dikkate alalım” dedi. TÜYAP yetkilisi ise “Bu bizim için zor, sonuçta birine söz verseniz diğerleri biz niye yokuz derler” dedi. 

Başlıksız 2 Kopya-6

Belki de haklıydı! Ama çözümü vardı. Yazar örgütlerinin temsilcileri kendi aralarında oturur bunun kararını ortaklaşarak verirlerdi. Belki de dönüşümlü olarak her yıl bir yazar kurumu temsilcisi konuşurdu. Burada asıl meram illa ki konuşmak değildi tabii ki! O yazar kimlikli temsiliyetin hakkaniyetli varoluşunun ispatı vücuduydu aslolan.
Neyse, bunlar konuşuldu ve adresine ulaştı. Dilerim sonraki yıllarda gereği yapılır.

Gelelim fuara; doğrusu TÜYAP’ın deneyimdeki ustalığını takdir etmeli. TÜYAP kurumsal olarak bir aydan daha kısa bir süre Diyarbakır kitap fuarı için çalışmış olmasına rağmen çok temiz, planlı, düzenli bir iş çıkardı takdir edilmeli. TSO’nun da kurumsal olarak yerel bölgesel Kürt yayınevleri ile ortaklaşacılıkları fuarı zenginleştiren ve coğrafyasının rengini hissettiren bir kimliğe kavuşmasında etkili olmuş oldu altı çizilmeli. Ve elbette anonsların iki dilli Türkçe-Kürtçe olması.

TÜYAP yetkilileri Mıgırdiç Margosyan ve Mehmed Uzun için mutlaka olmalılar diyerek iki etkinlik programını bana pas ettiler. Programladık ve ilk iki gün yaptık, gayet de anlamlı oldu. TÜYAP yetkilileri bu anlamlı hassasiyetleri nedeniyle takdir edilmeli.

TÜYAP Diyarbakır Kitap Fuarı’nda kültür kitaplarının yayınevlerinin dışında güçlü bir eğitim-öğretim dünyası temsiliyeti de hissedilir bir ağırlıkta.

Cumartesi, fuarların ilk günü biraz zayıf geçer genellikle. Buna rağmen stantları zayıf olan yayınevlerinin yanında, yazar imzalarını ilk güne de koyan stantlarda ilgi hayli iyiydi. Ama fuarın ikinci günü, pazar günü saat 12’den sonra stant aralarında yürümeye adeta imkan yoktu. Ve fuar son saatine kadar çok yoğundu.

Pazar günkü imzamda iki ilginç okur profili ile muhabbet ettim. Bunu yazmasam olmaz. Malum kitap fuarlarında yazar-okur buluşmaları sadece kitap imzalatmak değil! Okurun içinde biriktirdiklerini birkaç cümleyle de olsa yazarına söylemesidir asıl mevzu. 

Bir kadın okurum elinde “Sırrını surlarına fısıldayan şehir, Diyarbakır” kitabımla geldi ve adını söyleyip imza için uzatırken dedi ki; “Ben Muşluyum, bu şehre tayinle geldiğimde kalmayı asla düşünmüyordum. Burada, buralı biriyle evlendim. Ama buradan gitmek hep gündemimdeydi. Bir gün sizin bu kitabınızla tanıştım. Ve artık burada kalmaya karar verdim. Burası benim de şehrim.”

Bir de erkek okurum geldi; o da “Sırrını surlarına fısıldayan şehir” ve “tozu kalsın”ı imzalattı. Sonra dedi ki; “Bu son fuardır Şeyhmus abi, kitaplarımızı imzalatalım!” Hayırdır, niye son fuar olsun ki dedim. “Abi savaş çok uzak değil! Ocak ayına kalmaz dünya savaşı çıkar, benden söylemesi” dedi ve imzalı kitaplarını alıp gitti.
Biz yine de iyimserliğimizi koruyarak aman savaş filan olmasın, olanlar da barışla sonlansın. Hepimiz ebedi barışın kanatları altında soluk alıp kitaplarımızı yazıp okuyalım.
Ve, ve; Eminim hafta içinde okullar öğrencilerini taşımayı ihmal etmeyecek fuara. Milli Eğitim Müdürlüğü bu konuda okullarla ciddi bir iletişim içinde olmalı. Dicle Üniversitesi’nin artık edebiyatçı bir rektörü var, bu bir artıdır. Üniversite hocaları, öğrencileri ile çok görünür olmalı. Ve belediyeler fuarın tanıtımında çok gayret göstermeli, yoksul çocuklara fuardan kitap satın alabilmeleri için harçlık çekleri vermeli. 

Güzel bir fuar olacak. Hafta sonu, son iki gün de fuar rekor kıracak diye umuyor ve bekliyorum.

İyi bir fuar geçmesini dileyerek fuar süresince her gün öğleden sonra Alfa & Everest standında imzada olacağım. Bekleriz…