MHP Hukuk ve Seçim İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız, 2025 yılı merkezi yönetim bütçe kanun teklifi görüşmeleri sırasında önemli sayılabilecek ve beklenmeyen bir açıklama yaptı. “Cezaevlerinde yaşlı ve hasta tutsakların –örgütlerin oyunlarına da gelmeden- cezalarının iyileşene kadar tehir edilmesi, infazın ertelenmesi yapılmalıdır” cümlesi oldukça hayati bir önem arz ediyor.

Mesela yıllardır bu konuda yapılan hiçbir açıklama ciddiye alınmazken, bu konuda onca meclis önergelerine sessiz kalınmışken, cezaevlerinde yüzlerce insan bu şekilde ölmüşken ve hala ölümü bekleyen yüzlerce hasta ve yaşlı tutsak varken niye yapıldı bu açıklama diye sorulabilir.
İşin siyasi boyutunu da tartışmak gerekiyor elbette ama insani boyutu çok daha öncelikli kanımca. 
Türkiye’deki cezaevlerinde 1 Ekim 2024 tarihi itibari ile açık ve kapalı olmak üzere 404 adet cezaevi vardır. Bunlarda 362.422 tutuklu ve hükümlü bulunmaktadır.
Oysa Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre 404 cezaevinin toplam kapasitesi 295.268 kişidir. 
Kapasitenin çok üstünde bir durumda olan cezaevlerine sağlıklı girip, ölümcül bir hastalığa yakalanmamak bile büyük şans olur.

Aradaki fark ürkütücü bir durumda.
Sayı oldukça fazla ama yanı sıra üzücü bir durum ve rakam daha var. Mesela yaşları 0 ile 6 arasında değişen 706 çocuk da anneleriyle birlikte cezaevlerinde kalıyorlar.
Merkez medyanın bu konuda 3 maymunu oynaması sanırım geleneksel bir durum. Devletin bakmakla yükümlü olduğu bir yerde tutulan insanların hayatlarının ne durumda olduğu herkesi ilgilendirir.
Cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerini, hastalanma ve ölümleri ancak birkaç ‘muhalif medyadan’ öğrenebiliyoruz.
Oysa cezaevlerinden tabutların çıktığına, duyarlı olan herkes tanık oluyor.

Bir insan, suç işlemişse hukuk önünde cezasını alır ve çekmeye başlar. Bu ceza çekme sırasında asgari yaşam koşullarına sahip olması gerekmektedir. (İşlenmiş bir suçun mağduru olsak bile, buna rıza göstermek gerekir)
İHD Genel Merkezi’nin Nisan 2022 yılında yaptığı tespitlere göre 651’i ağır olmak üzere toplam 1517 hasta tutsak bulunmaktadır.
Aradan neredeyse 2.5 yılı aşkın bir zaman geçmiş olmasını göz önüne alırsak, sayının daha da fazlalaşmış olabilme ihtimali yüksek.
2023 yılı verilerine göre, 23’ü hastalık nedeniyle olmak üzere 42 tutsak yaşamını yitirdi. Bu 23 tutsaktan 5’i tahliyeden sonra öldüler. 
2024 yılının başından bu yana ise tespit edildiği kadarıyla 24’ü hastalıktan olmak üzere 41 tutsak öldü.
Kim bilir kaç hasta tutsak ölümü bekliyor içeride.

Sessiz, mecalsiz ve umarsızca.

Rakamlar korkunç, duyarsızlık iç yakıcı, açıklama umut verici olsa bile, insan yaşamı bir pazarlık konusu olmamalıdır.
“Eğer bazı kanunlarda eksiklikler var diyorsak -çok sık bu günlerde tutuklama ve itiraz duyuyoruz- ceza kanunu başta olmak üzere siyasi partiler ve seçim kanunu, infaz kanunu ve yamalı bohçaya dönüş Anayasayı gelin birlikte değiştirelim” söyleminin neresinden tutsak elimizde kalır.
Hasta ve yaşlı tutsakların hayatları ile alakalı karar ‘Anayasa’ değişikliği şartına bağlanıyor görüntüsü bu kadar açık söylenemezdi.

Yıllardır var olan ve hala da devam eden tutsak ölümlerine birden ilgi duymak, bir tek benim garibime gitmiş olamaz. Çünkü var olan ve yasalardan dolayı yaşanan ölümler yeni değil. Yıllardır var ve hem bir kangren gibi hem de herkes sus-pus.
Ölümcül hastalık halinde olanların tahliyesini sağlamak için hangi yasal düzenlemeye ihtiyaç var ki? Velev ki var, bir gecede oturulur ve çıkarılıp yasalaşabilir.
Ama bunu bile bir şarta bağlamak hiç etik değil.
Anayasayı değiştirmek için daha ne kadar tutsağın ölmesi gerekiyor merak ediyorum.

Ya anneleri ile cezaevinde olan 706 çocuk ne olacak?
Anneleri ölümcül bir hastalığın pençesinde değilseler, bırakılmayacaklar mı?
Bu çocuklar, annelerinin cezasını beklerken hayata nasıl hazırlanacaklar?
Yıllarını cezaevlerinde geçiren çocuklar ile toplum arasında nasıl bir köprü kurulacak?

Bunlara benzer daha yüzlerce soru.
Bu soruların cevap ve hayat bulması için daha ne kadar beklenecek merak edenler beri gelsin.
Ama Türkiye’de sorunlar çok değişik tarzda ve illa bir şeylerin yararına göre çözülmeye çalışılıyor.

Şimdi konu ortaya atıldı ya sonrası genelde şöyle devam ediyor;
Ellerinde ‘vileda saplarıyla’ koca koca adamlar, günlerce bilmediğimiz laflarla tartışacak, biri diğerine üstünlük sağlamak için bağırıp çağıracak, böylelikle birilerinin reytingi yükselecek. Sonra konu manşetlere taşınacak (belki). Ve konuyu ortaya atanlar komisyon ve meclis salonlarında bağırıp-çağırıp tartışacak, mutlaka bir şarta bağlanacak ve sil baştan değil, konu silinecek hafızalardan. Doğal olarak sorun gözden kaçmış olacak. Ve başka baharlara kalacak bu kangren olmuş sorun.
Yapmayın efendiler, YAZIKTIR …