Araştırmalar, Türkiye'de özellikle 2000'li yılların başından itibaren cinsiyet eşitsizliğinin ortadan kaldırılması konusunda büyük ilerlemeler kaydedilmiş olsa da, istatistikler hala kat edilecek çok yol olduğunu açıkça gösteriyor.
Dünya Ekonomik Forumu (WEF) tarafından 2006 yılından itibaren düzenli olarak hazırlanan Küresel Toplumsal Cinsiyet Uçurumu Raporu 2023 yayımlandı. Türkiye, küresel sıralamada 146 ülke arasında 129. sırada. İş hayatında cinsiyet ayrımcılığının yılda yaklaşık 2,8 milyon dolarlık üretkenlik kaybına yol açtığını gösteriyor.
Toplumsal cinsiyet eşitliği, kadın ve erkeklerin hayatımızın her alanına eşit katılımı anlamına gelir. İşyerinde cinsiyet eşitliğinin temel amacı, kadın ve erkeklerin genel olarak eşit fırsatlara ve sonuçlara sahip olmasını sağlamaktır.
İşyerinde cinsiyet eşitliği neden önemlidir?
Kadınlar ve erkekler hayatın her alanında eşit haklara sahip olmalıdır. Bu eşitlik sadece hukuki bir prosedür olmamalıdır. Temel bir insan hakkı olan bu eşitlik sağlanırsa sağlıktan eğitime, ekonomiden genel refaha kadar pek çok alanda sağlıklı bir toplumsal yapı gelişecektir. Cinsiyete dayalı güç ayrımlarına yol açan hiyerarşilerin sona ermesi gerekiyor. İşyerinde cinsiyet eşitliğinin sağlanması, işverenler için yalnızca 'adil' ve 'yapılacak doğru şey' olduğu için değil, aynı zamanda ülkenin genel ekonomik performansıyla bağlantılı olduğu için de önemlidir. İşyerinde cinsiyet eşitliğinin sağlanması gereklidir.
Kadın ve erkeğin toplumdaki rollerini tanımlayan cinsiyet kalıp yargıları, toplumun cinsiyeti belirli yargılara göre şekillendirmesi nedeniyle ortaya çıkmaktadır. Kadın ve erkeğin uygun rollerini belirleyen bu sosyal kavram, toplumda kadın ve erkek arasında eşitsizlik yaratmakta ve kadının toplumdaki rolünü ikinci plana atmaktadır. Cinsiyet rolü oluşumunu ve cinsiyet eşitsizliğini birçok faktör etkiler. Bu faktörlerin en güçlülerinden biri basındır. Basın/medya bireylerin düşünce, eylem ve değer yargılarının şekillenmesinde önemli bir rol oynadığı bilinmektedir. Basın cinsiyetçi söylemler yaratarak toplumsal cinsiyet eşitsizliğini normalleştirme gücüne sahiptir. Ancak basın da bu eşitsizliği ortadan kaldıracak önemli sosyal araçlardan biridir. Bu araç toplumsal cinsiyet stereotiplerindeki rolünü açıklığa kavuşturmayı amaçlamaktadır.
Araştırmalar, gazetecilerin çoğunlukla küçük ve orta ölçekli işletmelerde, yıllık haklarını kullanmadan ve düşük ücretlerle haftada 45 saatten fazla çalıştığını gösteriyor. Sektördeki ihlaller cinsiyete ve yaşa göre değişmektedir. Bu sektörde sömürüye en çok gençler ve kadınlar maruz kalıyor.
Kadınlar erkeklerle karşılaştırıldığında düşük ücretle çalışmakta ve meslek hastalıklarına yakalanma olasılıkları daha yüksektir. Rapor cinsiyet ağırlıklı olarak analiz edildiğinden veriler Türkiye'yi temsil etmektedir. Araştırmaya katılanların yüzde 38,5'i kadın, yüzde 61,5'i ise erkekti. Bu oran aynı zamanda gazetecilik mesleğinin ağırlıklı olarak erkekler tarafından yürütüldüğünü de ortaya koyuyor. Aynı zamanda gazetecilerin yüzde 62'si 36 yaşın üzerinde, yüzde 38'i ise 35 yaşın altında. Bu rapor, verileri cinsiyet dağılımına göre incelerken işyerinde cinsiyet ayrımcılığını ortaya koyuyor. Gazetecilerin kurumlarda çalıştıkları pozisyonlara bakıldığında kadınların ağırlıklı olarak muhabir, editör ve teknik rollerde çalıştıkları görülüyor. Genel yayın yönetmeni, yayın koordinatörü, haber yönetmeni gibi liderlik pozisyonlarında çalışan erkeklerin oranı (%46,4) kadınların oranını (%27,5) aşıyor. Bu dağılım kadınların medya kuruluşlarında yönetici olarak çalışırken sorun yaşadıklarını göstermektedir. Kadınların engellerle karşılaşma olasılığı daha yüksektir: Habere erişimin engellenmesi, dayak, dijital materyallere el konulması, işkence ve kötü muamele, cinsel saldırı tehdidi ve adli kontrol.
Dikkat çeken bir diğer veri ise şu: Kadınların yüzde 52,6'sı, erkeklerin ise yüzde 37,1'i sansürlendiğini söylüyor. 36 yaş altı gazetecilere yönelik sansür oranları cinsiyet dağılımına benzer (yüzde 53,3) sırf kadın olduğum/olduğumuz için gördüğüm/gördüğümüz hakaret ve tacizlerden sonra kadın oluşum/oluşumuza lanetler ediyoruz.
Şöyle de bir alıntı yapmak isterim ki;
“Erkek mi olacaksın kadın mı acaba, kadın olmanı isterdim. Günün birinde benim başıma gelenin senin de başına gelmesini isterdim. Kadın doğmanın büyük bir bahtsızlık olduğunu düşünen annemle aynı görüşte değilim. Annem, çok mutsuz olduğu anlarda içini çeker, ‘ah, keşke erkek olsaydım’ der. Biliyorum, erkekler tarafından, erkekler için düzenlenmiş bir dünya bizimkisi. diktatörlükleri öylesine eski ki, dilleri bile etkisi altına almış. çoğu dillerde erkek, hem erkek hem kadın demek, erkek her dilde bir üstün üstünlük sıfatı. Gene, erkeklerin yaşamı açıklamak için uydurdukları efsanelerde, ilk insanın Adem, Havva sonradan geliyor, ona zevk vermek ve başına işler açmak için. Kiliseleri süsleyen resimlerde tanrı sakallı, yaşlı bir adam olarak gösteriliyor, hiçbir zaman ak saçlı bir kadın olarak değil.
Tüm yiğitler erkek, ışığı bulan Prometheus’dan uçmaya kalkan İcarus’a, tanrının oğlu olarak nitelenen İsa’ya değil; sanki onu doğuran kadın bir kuluçka makinesi ya da bir sütnineymiş gibi. Ama işte, belki de sırf bu nedenlerle kadın olmak çok harika bir şey, nasıl da cesaret isteyen bir serüven. Hiçbir zaman sıkıcı olmayan bir meydan okuma. Kadın doğarsan yapacak o kadar şeyin olacak ki...
Bi kere, tanrı varsa eğer ak saçlı bir yaşlı kadın ya da güzel bir genç kız olabileceği düşüncesini savunmaya çalışacaksın sürekli. Sonra, Havva ağaçtan elmayı kopardığı gün cennete giren şeyin günah değil de, o eşsiz erdem, itaatsizlik olduğunu anlatmaya çalışacaksın herkese. Son olarak, o yumuşak, biçimli gövdenin içinde bir yerde sesini duyurmaya uğraşan bir zekan olduğunu göstermeye çalışacaksın, ana olmak, bir iş değildir. Bir görev bile değildir, yalnızca sahip olduğun birçok haktan biridir. Bunu söyleyebilmek, anlatabilmek için ne çok çaba harcayacaksın ve çoğu kez, hemen hemen her zaman yenilgiye uğrayacaksın. Ama cesaretini yitirmemelisin. Savaşmak kazanmaktan çok daha iyi, yolculuk yapmak varmaktan çok daha güzel; bir kez kazandın mı, ya da gideceğin yere vardın mı, engin bir boşluktan başka bir şey duymazsın. Bu boşluğu yenmek için de yola çıkmak zorundasın, yeni amaçlar yaratmak. Evet, evet umarım kadın olursun. Ve umarım annemin dediğini demezsin. Ben hiç demedim.”
-ORİANA FALLACİ