Genç hekim, poliklinikteki hasta yoğunluğundan kimseyi görmüyor gibiydi. Aslında hasta olarak sıraya girmemişti.

Genç hekim kardeşiyle bir hastalık hakkında konuşmak, sorununu çözmek ve önerisini almak için gelmişti.  Polikliniğe girerken kendini hekim olarak tanıştırmıştı.
Ancak kendini hekim olarak tanıtmasına rağmen öncelik hakkı başkalarına aitti. Kendisi dışında engelli ve yaşlılar da öncelik hakkını randevu atlatıcıları torpilli kişilere kaptırmıştı. 

Randevulu sisteme rağmen oluşan poliklinik kuyruğunun nedeni, randevusuz gelen nüfuzlu ve torpilli kişilerdi. 
Ve içinden gelen tepkiyi serbestleştirilmek isteyince olan oldu. Çoğu hasta olmayan kişinin ortasında “Deontolojiye uymuyorsunuz doktor bey!”dedi. 
Bunu sadece görüşmek istediği genç meslektaşına söylemiyordu. Günlerdir bir hekim olarak hastanede karşılaştığı kötü muamelelerin birikimi patlayıvermişti.  
O kendisinde biriken tepkinin muhasebesini yaparken, genç hekimin  “Deontoloji de neymiş?” yanıtı ile psikojenik şoka gireceğini asla tahmin edemezdi. 
Evet genç meslektaşı basa basa “deontoloji de neymiş?” diyebilmişti.  

Ona bunu söyleten hasta yoğunluğundan kaynaklı bir bunama mıydı? 
Yoksa gerçekten deontolojiyi bilmiyor muydu? 

“Deontoloji, meslek icra edilirken uyulması gereken ahlaki değer ve etik kurallardır” dedi sıradaki genç biri.
“Yani ben şimdi ahlaksızlık mı yapıyorum?”
“Mesleki olarak evet!”
“Bu tam bir şarlatanlık?”
Bir şok daha yaşıyordu. Deontolojiyi ne diye tepki gösteren genç hekim şarlatanlıktan bahsediyordu.
“Şarlatan Fransızca kökenli bir kelimedir. Ama Tıbbi deontoloji literatürüne giren bir sözcüktür. Tıp literatürü binyıllardır evrensel birikimin sonucu oluşmuştur. Şarlatanlık, mesleğini abartarak, överek insanları aldatmak için kullanmak demektir. Abinin yaptığı mesleki bir ilkeyi sana hatırlatmaktı. Ama sen hasta kuyruğunda önceliği ona, yaşlılara, engellilere değil başkaları için kullanıyorsun?”


“Ben de literatürü, deontolojiyi, şarlatanlığı biliyorum. Ama sadece randevulu hastalara bakabilirim. Görüyorsun başım da çok kalabalık. Asıl mesele de budur!”
“Hayır, belki okumuş olabilirsiniz ama bilmiyorsunuz! Hem siz sadece randevulu hastalara bakmıyorsunuz. Siz sistemin yanlışlarına katlanmaya çalışıyorsunuz.

Bunu yaparken mesleğinizi unutabiliyorsunuz. Yapılan uyarı işinizin hukukunu hatırlatmaktı. Ve mesleğiniz salt özel işiniz değildir?”

Bu tartışmayı kendi yerine yapan genç kimdi? 

Bir hekim miydi? 

Yoksa meraklı bir entelektüel miydi?

Genç hekim söylenenlere aldırmadan işine devam etti. Çünkü tartışmanın uzaması, hazır bahane arayan bazı hasta yakınlarını şiddete yönlendirebilirdi. Onunla tartışan genci, tartışmaya girme, diyen bakışlarıyla uyararak sıradan çıkıverdi. 
Bu dönem de bir genç hekim deontolojiyi hatırlamıyorsa elbette birçok nedeni vardı. Farkındaydı, tıbbi deontoloji artık okulda en gerideki derslerden biriydi. 
Asıl şaşırdığı deontolojiyi bilmiyorum diyen birinin şarlatanlıktan bahsetmesiydi. Ki onu da bilmediği aşikardı.
Elbette kapitalizmin reklam dünyasında hekimlik mesleği de abartıdan, gösterişten, yanıltmaktan ve rekabetten etkileniyordu. Tedavi disiplinleri yerine bilimsel olarak kanıtlanmamış yöntemler daha fazla rağbet görüyordu.

 
Artık tıp bilimi reklam dünyasının önemli parçalarında biriydi. Kent meydanı billboardları meslektaşlarının reklamlarıyla doluydu. Basının her köşesinde reklama rastlamak olasıydı. Politik iktisatçıların neoliberal kapitalist dedikleri, arkadaşlarınca vahşi kapitalist denilen günümüz dünya düzeninde reklam elbette kaçınılmazdı. Hastaların müşteri, sağlığın ticaret olduğu bir dünyada reklam kaçınılmazdı. 
Bir arkadaşı yıllar sonra cezaevinden çıktıktan sonra çok fazla güzellik merkezlerinin olduğunu ve şaşırdığını söylemişti.


“O kadar para harcıyorlar ama bir türlü güzelleşemiyorlar” diye şaka yapmaya çalışırken, “Burada mesele güzel olmak değil, mesele  güzellik üzerinden para harcamak ve para kazanmak!” diye yanıtlamıştı.  
Yine de tıp dışı her şeyi deneyenler son çare olarak hekime başvuruyordu.  
Poliklinik kuyruğunda şarlatanlık denilince aklına çok şey geliyordu. Elbette hekim örgütlerine çok şey düşüyordu. Bunun için sıradaki genç hekimi düşününce morali yükseldi. 


Geri dönüp onunla sohbet etmek istedi. Ancak o genç poliklinik sırasında gözükmüyordu. Belki içeriye girmiştir diye bekledi. İçeride başka bir hasta çıkınca bir şok daha yaşadı. O genç sıra kadem basmıştı.  
Belki o sırada konuşan onun gençlik hayaliydi? 
Belki de kendisinden sonra konuşmalarından hoşlanmayan otoriteye çarpmıştı.
Yine de ‘Tıbbi Deontolojiyi’ hatırlattığı için müteşekkirdi. 
Kendisi ise hekimle görüşememişti ve sorunu her deontoloji mağduru hekim gibi, hala devam ediyordu.