Geçici görevdeyken geçici olmayacak hüzünlü bir haber almıştı. Elbette geçici görevdeyken, geçici sürgün misali geçici görevlendirmeler de onun için hüzündü. Ama konu bu defa sürgün falan değildi. Konu, fidan gibi bir bedende genç bir ruhun cellatlarca gayri resmî istenişiydi.

Ve konu ak gömlekli bir genç hekimin ‘kendini yaşatma’ diyenlere boyun eğmesiydi.

Askıdaki meslektaşıyla ilgili kötü haber çabuk yayılırken; aynı anda göl kenarına kayıp bir kadının cesedi vuruyor, sokakta bir kadın bedeni parçalanıyor ve öldürülen bir kız çocuğunun tutuklu ama serbest katillerinin magazini okunuyordu.

Ölümün resmi, bir kez daha o ana damga vurmuştu. Oysa yaşatmak için yola çıkmış bir hekim olarak bu damgaya sürekli vurmak ve paramparça etmek istiyordu.

Çünkü onlar ak gömleği giyip, yemin ederek, yola insan denilen canlıyı yaşatmak diye çıkmışlardı.

Şimdi arkadaşı ak gömleğiyle bu yoldan çıkmıştı.

Son reçetesini yazmadan gitmişti.

Belki veda etmeden gitmişti.

Belki şiirini okuyamadan gitmişti. 

Belki çığlığını duyan olmamıştı.

Belki de çığlığını duyan toplum onu umursamamıştı.

Ve belki de genç ölümlere alışkın toplum ‘sen de kendini diğerleri gibi asabilirsin, bir sakıncası görülmemiştir’ demek istemişti.

Sonuçta yaşatmak için onca çaba harcıyorken kendisini yaşatamamıştı.

Halbuki birlikte seksenine girecekler ve bir zeytin ağacı dikeceklerdi.

Hatırlıyordu, bir uçak yolculuğunda vurgun yemiş bir yüreğe müdahale etmişlerdi. Yüreği tekleyenin de bir hekim olması onları daha bir işe sarıvermişti.

Belki yoğun çalışmaktan, belki anlaşılamamaktan, belki coğrafyanın kederinden, belki de aşktan yorulan o genç yüreğe dokunmuş, meslektaşını yaşatmışlardı. Yüreği kanlanan o meslektaşları, ak gömleği giymiş ve insanları yaşatmak için vedalaşmıştı. O gün birbirlerine daha sıkı sarılmışlar, daha kararlı adımlarla devam edeceğiz demişlerdi.

Çok uzun bir zaman geçmemişti. Şimdi o ak gömleğiyle askıdaydı ve sitemkâr yüreği kan atamıyordu. Kaslarında toplumun anlaşılmaz şiddetiyle biriken asit onu kaskatı yapmıştı.

Ve saatlerdir o beden askıda sallanıyordu. Kimse dokunamıyordu. Çünkü herkesin dokunacağı yerle bir derdi vardı. Eller o yere dokununca yürek büyükçe sızlanıyordu. Dokununca o yer adeta vicdanları dağlıyordu. O sadece haber değeri olan biriydi ve katledilecek diğer masumların ardından unutulacak sıradan biriydi.  

Kafalar karmakarışıktı.

Vicdanlar şaşkındı.

Ellerde bin bir kederin teri vardı.

Yürekler sitemkar atıyordu. 

Ak gömleklilere hüzün çökmüştü.

Aslında üzerlerine çöken sessiz bir isyanın hüznüydü.

Arkadaşları askıda alınırken, onu yüreklerde yaşatacağım diyordu.

Çünkü o insanları yaşatmak için yola çıkmıştı. Özgürlüğünü bu yolda kazanacak, yaşayacak ve yaşatacaktı.