İki gündür kaçıncı ameliyata girdiğini hatırlamıyordu. Nöbet bitmiş o pansumanlara devam ediyordu.
Ameliyatlardan yeni ne yaptı, yeni ne öğrendi bilmiyordu. Uykusuzluktan şişmiş gözlerle öğrenecek ne olabilirdi, emin değildi.
Oysa öğrenme hevesi ve enerjisiyle ihtisasa başlamıştı. Şimdi ne hevesi kalmıştı ne de harcayacağı enerjisi vardı.
Onca eziyete, değersizleştirmeye, saygısızlığa neden katlanıyordu. İhtisası bitirmek için miydi? Ondan önce ihtisasını bitiren arkadaşları meslekten kopmuşlar, sağlık ticaretinin kölesi olmuşlardı. Bu onu fazlasıyla ürkütüyordu.
Elbette bu böyle gitmeyecekti. Senesini devirmeden asistanlıktan ayrılmakta kararlıydı. Sınava yeniden girecekti. Başlayacağı cerrahi dışı yeni ihtisas dalında da sorunlarla karşılaşacağının farkındaydı.
Belki mesleği tümden bırakmalıydı. Bunun için gelecekte kendine ne diyecekti?
Belki de daha çok sahiplenmeliydi.
İşte bu sahiplenme için kliniğe vereceği istifa mektubunu yayınlayacaktı. Eve gitmeden şefine uğradı. Mektubu ona uzattı. İstifa mektubunu okuyan klinik şefinin yüzü gerildi.
“Yazdıkların doğru. Bunu bize yazmanı anlıyorum. Ama arkadaşlarına mektubu yayınlayacağını söylemişsin. Bu yazdıklarını dışarıyla paylaşmanı doğru bulmuyorum.”
“Size yazarsam hiç bir anlamı olmayacak. Kurduğunuz bu sistem böyle devam edecek. Dışarıya yazarsam belki böyle devam etmeyecek.”
“Kimin umurunda ki!”
“Birilerinin umurunda olabilir.”
Şefi mektubu yeniden okudu.
“Usulsüzlüklerin, kirliliğin, yolsuzlukların kanser gibi yayıldığı bir dönemde mesleğimizin etkilenmemesi elbette mümkün değil. Birkaç meslektaşımız maalesef sağlığın ticaretine kendilerini fazlasıyla kaptırmış olabilir. Abartmamak lazım.”
“O bir kaç kişi sistemi yönetiyor ama. Ben de onlardan kurtulalım diyorum.”
“Bunları açıklaman toplumun hekimlerden nefretini artıracaktır. Ve şiddet olarak hekimlere dönecektir.”
“Sen de yanlışı kabul ediyorsun.”
“Tabii ki kabul ediyorum. Yazdıkların da fazlalık yok, hatta eksiklik var. Ama topluma anlatmanın bir faydası yok diyorum.”
“Ben yazmasam da toplum burada neler yaşandığını ve neler yaptığımızı çok iyi biliyor.”
Elinde mektupla kliniği seyreden orta yaşlı hafif şişman şefi,
“Galiba haklısın. Herkes her şeyi çok iyi biliyor. Başımızı kuma gömsek te durum değişmiyor.”
“Bence toplumun hekimlerden nefretini dert etmeliyiz. Bir nefret varsa onu anlamaya çalışmalıyız. Bu da toplum sağlığı görevimizin bir parçası. Mesleğimizin saygınlığını koruyabilirsek toplumun bize nefretini azaltabiliriz. Böylece şiddeti de önleyebiliriz. Evet sistem toplumu bize karşı düşmanlaştırmaya çalışıyor. Ama ben toplumun bize karşı düşman olduğuna inanmıyorum. “
“Doğru, sağlığını koruduğumuz, tedavi ettiğimiz toplum bize neden düşman olsun.”
“Ben de bunu anlatmak istiyorum şefim. İyi hekimliğe dönersek, bunu gösterebilirsek, toplum eskiden olduğu gibi olumlu karşılık verecektir.”
“Sence şiddet biter mi?”
“Belki tamamen bitmez. Başka faktörler de var. Ama azalır diye düşünüyorum.”
“Hekime şiddet devam eder.”
“Hem şiddeti de tartışalım. Şiddet biz alt sınıf hekimlere, halkla karşı karşıya olan hekimlere yöneliyor. Acil hekimleri, 112 çalışanları, asistanlar, alt kesim cerrahlar daha çok şiddete uğruyor. Sağlığı ticarileştiren, haksız kazanç sağlayan, tıbbi etiğe uymayan, sırça köşklerde yaşayanlara şiddet pek uğramıyor. Onlar şiddete uğrayan hekimi de yalnız bırakıyor. Ben bugüne kadar şiddet karşıtı eylemler de onları pek görmedim. Buna karşı eylem yapan Tabip Odası’nı siyaset yapıyor diye suçluyorlar. Halbuki onların dibine kadar siyasetin içinde olduğunu herkes görüyor. Dediğin gibi başımız bir kumdan çıkaralım.”
“İstifa etmekte kararlı mısın?”
“Evet.”
“Neden kalıp mücadele etmiyorsun.”
“Çünkü bende mücadele edecek enerji bırakmadınız.”
“Sana kolay gelsin” diyen şefi mektubu ona geri vererek uzaklaştı.
Mektubu yeniden okudu. Elbette şefinin dediği gibi yazdıklarının hekimlerin aleyhine kullanılma ihtimali de vardı.
Ama hekimlik mesleğinin korunması diye bir mesele de vardı. Şefine söylediği gibi mesleğini koruduğu, yanlıştan uzaklaşıldığı, yanlışları uzaklaştırdığı, saygınlığını artırdığı ve birlikte davrandıkları ölçüde şiddet gibi bir meselenin çözümü kolaylaşırdı.