Arkeolog Halet Çambel’le ilgili yazımda bakırın ilk doğuş serüvenini şöyle yazmıştım;

“Çayönü sakinlerinin bundan tam 10 bin yıl önce ızgara planlı evler yaparken doğal bakırı da ilk işleyen ve gündelik kullanımda işlevlendirilen alet edevatlar yaptıkları da ortaya çıkmış. Bakırın ısıtılarak tavlanması metalurji alanında devrim sayılacak iş Çayönü sakinlerine ait. Çayönü’nde bulunan bu doğal bakırdan yapılma malzemeler sadece Anadolu ve Mezopotamya coğrafyasında değil, insanlık tarihinde en eski buluntulardır. E, zaten bakırın anayurdu da hemen Çayönü’nün yanı başı olan ve hepi topu Çayönü’ne 20 km uzaklıktaki Ergani Madeni. Dünyada bilinen ilk soğuk işlem ile şekil verilen bakır metaline Çayönü’nde rastlanmıştır. Buluntular ise bakır kanca ve tığ’dır.”

İşte bu yazdığım yazının yayınlandığı gün bir haber düştü medyaya:

“Eti Bakır AŞ, Elazığ'da yeni bir bakır madeni kurma çalışmalarına başladı. Şirket, 409 futbol sahası büyüklüğündeki bir alanı kapsayan, hazine, orman, tarla ve özel mülkiyete ait arazilerden oluşan 290.81 hektarlık bir bölgede yeraltı bakır madeni inşa edecek.

Mehmet Cengiz'e ait olan ve sık sık aldığı ihaleler, doğa üzerindeki etkileri ve siyasi bağlantıları ile gündeme gelen Eti Bakır, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na başvuruda bulundu. Bakanlık, projenin değerlendirilmesi için 27 Ağustos'ta İnceleme Değerlendirme Komisyonu'nun (İDK) toplanacağını açıkladı ve toplantı sonrası nihai karar verileceği belirtildi.

Proje kapsamında bölgeye hazır beton tesisleri, gölet ve patlayıcı madde deposu inşa edilecek. Cevher çıkarma işlemleri yeraltında gerçekleştirilecek, ayrıca daha önce izin alınan kalker ocağından dolgu malzemesi sağlanacak. Çıkarılan cevher, kurulacak flotasyon tesisinde işlenerek, Eti Bakır’ın Samsun veya Mazıdağı işletmelerine gönderilecek. Proje süresince toplam 32 milyon 855 bin ton cevher çıkarılması planlanıyor. İlk olarak 350 hektar olarak belirlenen alan, başka bir maden ruhsatıyla çakışma nedeniyle 290.81 hektara düşürüldü.

Çevresel etki değerlendirmesi (ÇED) raporuna göre, projenin uygulanacağı alanın 2.5 hektarı orman arazisi. Yapılan hesaplamalara göre bu alanda hektar başına 100 ağaç bulunuyor, dolayısıyla kesilecek ağaç sayısı 250 olarak öngörülüyor. Ancak, kesin sayı orman işletme müdürlüğü tarafından orman izin sürecinde belirlenecek. (Haber abcgazetesi.com)…”

Biraz uzun bir alıntı oldu, farkındayım. Ama gerekliydi. Şimdi geri dönüp bakalım. On bin yıl önce avcı toplayıcılık yaşam düzeyindeyken ve insan ömrünün bulunulan kafatası ve insan kemiklerine göre otuzlu yaşlarla sınırlı olduğu dönemlerde bakırı işlemeyi ve kullanmayı bilen bir insan topluluğundan söz ediyoruz.

Yetmez! Yerleşik hayata başlayıp ilk köy düzenini kurarak ızgara planlı evlerini 8 bin  yıl evvel malahit de kullanarak günümüzün metalurji tekniklerinin ilk örneklerini kullanan insanlar. Gündelik hayatta bakırdan tığ ve kanca üretip kullanan insanlar.

Sümerler’in, Guti’lerin aynı coğrafyada bakırı soğuk olarak da döverek işlevlendirdiği insanlar.

Bölgede üç şehir Diyarbakır, Urfa ve Mardin’in platosu olan Karacadağ’ın kuzeybatı yakasındaki Ergani’ye çok değil 20 km mesafedeki Maden’de çıkıyor bakır.

Merakım şu; tarihe, kültüre, kimliğe, coğrafyanın doğal kültürel dokusuna bu denli uzak! Meseleyi diğer her bir şeyi tahrip hatta yok etmeyi göze alarak sadece bakırı çıkarıp sonra o talan yerini olduğu gibi bırakmaya karar verenlere evet mi yoksa dur mu diyeceğiz…