Türk resmi ideolojisinin çok geçer akçe bir vurgusu var, hatta şarkı gibi marş bile olmuştur; “tarihi çevir” söz dizini. Evet, tarihi çevirelim yarım asır öncesine 12 Eylül seksenlere ramak kalalı yıllara şöyle bir uzanalım. Kürt entelijansiyası ve siyaset sahnesinde ölünceye kadar saygın bir yeri olan Şerafettin Elçi’yi hatırlayalım. Hani Ecevit’in 11’lerle koalisyon kabinesinde Bayındırlık Bakanı olmuştu ya! İşte o…
Sahi tam da o yıllarda (1978) Elçi ne demişti. Hani basına sekiz sütuna manşet olan sözleriyle; “Bu ülkede Kürtler vardır. Ben de Kürdüm…”
Hepsi bu kadar bir cümlecik. Bunu Cizreli bir Kürt Bakan söylemişti. Kısa bir süre sonra 12 Eylül askeri darbesi olmuştu. Darbeden sonra Ankara sıkıyönetim mahkemesinde yargılanmış ve bu tek cümlelik sözünden dolayı iki yıl üç ay ceza yemişti.
Yani ez cümle “Ben Kürdüm” demiş olmanın cezası kesilmişti eski bakana. Bunun ardından “Kürtleri işe aldı” diye iki yıl dört ay da ayrı ceza kesilince o 12 eylülün ağır koşullarında otuz ay (2,5 yıl) hapis yatmıştı Şerafettin Elçi.
Şimdi tarihi ileri doğru kaydırıp 2024 Türkiye’sine yani bugüne gelelim.
Konya’da bir genç Ali Çeven’e sokakta mikrofon uzatılıyor. Üç aşağı beş yukarı benzer şeylerle özet olarak; “Türk değilim, Kürdüm…” diyor. Şimdi o da tutuklu. Üstelik sadece tutuklansa neyse, bir de darp edilmiş gözaltında ve öyle de fotoğrafı yayınlanmış sosyal medyada. “Al sana Kürt olmanın karşılığı” der gibi.
Geçtik o malum travmatik hallerden! Malumu ayan beyan; 38 kitap yazmış bir akademisyen var orta yerde. Henüz siyasi kariyerinin seçili ilk yılında “terörist” yaftasıyla derdest edilip yerine kayyım atanan Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer yani.
Bu sabah da Mardin, Batman ve Urfa’nın Halfeti belediyelerine kayyım atandı.
Şimdi bu örnekleri masaya yatırdığımızda sahi neyi konuşacağız. Kitabın hangi sayfasından hayata dokunacağız.
Şerafettin Elçi Bakan’ın eski zamanı ile, Ali Çeven ve Ahmet Özer ile diğer kayyım atananlar ve şimdiki uzayıp giden zaman arasında nasıl bir köprü kuracağız. Nasıl bir okuma yapacağız ki!
Kim istemez ki barışa dair ümitvar olmayı!
Kim istemez ki hayata moralli bir perspektiften bakmayı!
Kim istemez ki umudun resmini en renkli boyalarla boyamayı!
Ama işte, çıplak gerçeklik yarım asır sonra sanki dün gibi yeniden ve yeni aktörler üzerinden suratlarımıza çarpıyor…
“Kürdüm” mü dediniz! Demeyin diyor muktedir. Derseniz hele hele siyaseten de temsiliyette ısrarcıysanız karşılığı bu! Gündem budur. Gerisi teferruattır…